31 Mart 2020 Salı

Yazık oluyor

Bazen psikolojik olarak çok zayıf olduğumu düşünüyorum... Beni yakından tanıyanlar melankoliye eğilimim olduğunu bilirler ama bir yandan da hep çok güçlü olduğumu söylerler. "İyi atlattın, iyi yönettin, aaaa valla çok iyi idare ettin..." denir mevzular açılınca... Neye inanayım bilmiyorum. Şu an cam pencere indirmek, sonra da anırarak ağlamak isteyen bana mı, bana bakıp çok iyisin diyenlere mi...

Gündüzler iyi, geceleri uyuyamıyorum. İlk başta bunu da takmadım, zaten iş yüzünden aylardır uyku kalitem yerlerde. Fakat bu kez bariz bir iç sıkılması ve korku benzeri hislerle dolup uyuyamıyorum. 

Yavru iki gecedir yattıktan bir iki saat sonra tek tük öksürüyor. O sesi duyduktan sonra sanki filin biri göğsüme çöküyor. Kendime tek tek anlatıyorum, "tamam olabilir, alerji mevsimi geldi, bak bu çocuğa astm dediler (astım teşhisi koyan elrji profesörü bunun alerji değil sadece astm olduğunu iddia etse de...) geniz akıntısı başladıysa öksürebilir, senin de ağzın burnun kaşınıyor. normal,sakin ol...". Olamıyorum. "Acaba?" içeren tüm soruların hepsi bir yana, sadece alerji ya da nezle ise bile, öksürük artarsa doktora götürmem lazım ama götüremem şu durumda diye düşünüp panikliyorum. Çok saçma, çok faydasız, biliyorum. Korktukça da öfkeleniyorum. Hasta olmakla ilgili belirtiye, çağrışıma hiçbir şeye tahammülüm yok çünkü korkuyorum.

Geçen yıl bu zamanlar başlamıştı yine alerjik halleri ve sonra bitmeyen bir döngüye girmiştik. Bunu düşündükçe de iyice geriliyorum. 

Galiba o kadar şeye ve üstüne başımıza gelen bilim kurgu gibi olaylara rağmen tedbir alıp sonra teslim olmakla ilgili hiç ders almıyorum... 

Valla yazık...

28 Mart 2020 Cumartesi

Hafta raporu

Hafta raporu veriyorum:

-Çok toplantı
-Geçen haftaya kıyasla daha az stres
-Bir adet parmak yaralanması
-Şekerli ve çikolatalı muffin

Çok toplantı, çünkü "evden" çalışıyoruz. Yok, yok, ofisten çalışırken de iş yapmayı toplantı yapmak sanıyorduk zaten... Toplantılarımızın yapısı değişmedi ama haklarını yemeyim; bir takım ciddi adamlar, her an sınıfı sıra dayağına çekecek gibi duran öğretmen edasıyla sorular soruyor, kendini göstermeye çalışan ama konudan hiç haberi olmayanlar salak salak konuşuyor ve en sonunda işler hep tek kişiye kilitleniyor (acaba kime?!).

Geçen haftaya kıyasla daha az stres, çünkü bu hafta kocam evdeydi. İkisi oynarken bazen gülmekten gözlerinden yaş geldi, yavru toplantımı yine 3 kere böldü ve çizgi sinema saati adı altında çocuğu 2 saat televizyona kilitledi ama olsun, yavrunun sürekli paçamı çekiştirmemesi benim açımdan çok iyiydi.

Bir adet parmak yaralanması ise çocuğumun dahiyane bir fikri sonucu meydana geldi. Yatak odasının kapısının arkasına saklanıp babasını korkutmak için beklerken parmağını anahtar deliğne sokmuş yavru.. .Kocam gelince paniklemiş, oğlum elinin orada işi ne demeye kalmadan parmağını cart diye çekince sağ işaret parmağının ilk boğumu rendelenmiş havuç misali sıyrılmış. çığlık kıyamet ağlayarak geldiler yanıma, elini yıkadım sabunladım pamuk bastım ama kan durmuyor. Önce korktum ama hastaneye gitmeyi hiç istemiyorum. Evde yara bandı dışında bir şey olmadığını fark ettim. Kocam gidip steril gazlı bez, baticon, antibiyotik krem, sargı bandı vs. alıp geldi eczaneden. Üç gündür o parmak uykusunda bile havada duruyor, bir sıkıntı olmadan atlattık şükür. Her zaman lazım ama hele böyle zamanlarda evde minik çaplı yaralanmalara kullanılacak temel şeylerin olması gerektiğini bir kez daha hatırladık.

Şekerli ve çikolatalı muffin ise "cuma günkü toplantım iyi geçerse şu kekten yapacağım" demek suretiyle bir nevi "adak adamam" sonucu gerçekleşti... Toplantı iyi geçti, bana da keki pişirmek düştü. Yaparken çocuğum o kadar mutlu oldu ki, çocuğa aynı anda hem şeker hem çikolata verdiğime değil de, dört senedir şeker yerine dut kurusu, kakao yerine keçiboynuzu tozu, un yerine nohut unu kullanmalarıma vicdan yapacaktım neredeyse... Sonuç olarak herkes mutluydu, karantinada mutluluk herkesin hakkı gibi laflardan bir demet seçerek üstünde durmadım.

Bu haftayı da bu şekilde bitidik bakalım.



24 Mart 2020 Salı

İç sesler corona korosu

Sadeleştik, sunu yaptık bunu ettik derken sanki biraz kendimizi kandiriyormusuz gibi hissediyorum bir kaç gündür. Yani duruma bakıyorum, yasadığımız şey bir panik ve huzursuzluk dalgası evet, epey de rahatsız edici… çünkü söz konusu sağlığımız ve hatta belki hayatimiz. Bu anlamda durumu hic kucumsemiyorum, zaten kucumsesem neden gunlerdir evde olayim… Fakat elimde olmadan kiyaslamalar yapiyorum.  Bir savasin getirdigi yikim ya da kitlik degil cektigimiz… Sozde istif yapmaya gerek olmadigini soyleyen bizim gibi bir cekirdek aile bile aylik alisverisinde alacagindan fazlasini alip eve koydu. Marketler acik, hala her sey var, temel ihtiyaclar disinda luks sayilabilecek ya da gercek bir felakette luks konumuna dusecek her seyi temin etmeye devam ediyoruz. Internetten her seyi siparis edebiliyor, izleyebiliyor, okuyabiliyoruz. Yine de hafiften bunalmaya basladik. Disarida yemek yemek, bir alisveris merkezine gitmek, spor salonu, kuafor, eglence mekanlari gibi gitmeye alisik oldugumuz yerlerden uzak kalmak hepimizin ayarlarini bozdu. Ne kadar disariya bagimli ve karmasikmis hayatimiz diye dusundum. 80 lerde cocuktuk pek cogumuz, bu durumu o zaman yasasak bu kadar bunalir miydik? Mevsim kis olunca yolda sokakta oynama imkanimiz zaten olmadigindan, evimizde oturur isim-sehir-hayvan oynar, aksamlari TV izlemek icin ana babamiza yalakalik yapar, sikilirsak birkac oyun icat ederdik ve beklerdik gibi geliyor. Anne babamiz da cocuk psikolojisi falan dusunmez yanimizda her seyi konusurlardi tabi hahahhahaha J ama bunalmazlardi… Tamamen yaniliyor ya da romantic bir pencereden bakarak zamanin getirdiklerini iyi mukayese edemiyor da olabilirim tabii, yine de icimden boyle geciyor…
 ---------------------------------------------------------------------------------------------
Herkes o veya bu sekilde tedirgin corona yuzunden. Kimi gununu aksiyete ve depresyon ile geciriyor, kimi umursamaz gibi duruken alttan alta korkup kendini bastiriyor, kimi disarida gezenlere inanilmaz ofkeli, kimiyse kadere teslim olalim dinginligine ulasmis. Ben kendi adima hepsinden biraz yaptigimi soyleyebilirim. Gunun saatlerine, o gunku is yukume, yavrunun huysuzluk seviyesine gore degisir. Fakat hangi hale savrulursam savrulayim, ne kendimin ne de insanligin bu durumdan almasi gereken dersi alacagina inanmiyorum.
Sagligin, sevdiklerinin yanina istedigin zaman gidebilmenin, disarida zaman gecirmenin hatta ise gitmenin kiymetini anlamis oldugumu saniyorum. Yine de buradan almam gereken ders bununla mi sinirli? Ya da acaba bu dersi icsellestirip her sey yoluna girdiginde de gunluk hayatimda uygulayabilecek miyim? Tuketmekten, yok etmekten ve olmeyecek gibi yasamaktan vazgecebilecek miyiz? Yoksa, yaralar biraz sarilir sarilmaz devletler tuvalet kagidi stokculari misali kaynaklara el koymaya, ilac firmalarini zengin etmeye, sarsilan ekonomileri canlandirmak icin daha fazla ‘’almaya’’ tesvike devam mi edecek? 

Cevabi biliyoruz degil mi…

Sosyal medyada dolasan, Yemen`deki ac cocuklari, multecileri, hastalikla savasanlari konu alan ve durumumza gondermeler yapan gorselleri gormussunuzdur. Ilk kez karsima ciktiginda aynaya gecip kendi yuzume tukuresim geldi. Bu olanlara her zaman uzulmekle birlikte kendimi bu olaylarda bir ‘’taraf’’ gibi gormemisim, onu fark ettim. Bak, iki hafta disari cikamayinca dunyan sallandi aptal diye bagirmak istedim kendime… Iste bunu da merak ediyorum, kendimiz alisik oldugunuz konforumuza kavusunca ne olacak? 

Su son iki paragrafta yazdiklarimla ilgili ben kendimi ve insanlik da kendi kendisini sasirtacak kadar guzel adimlar atmazsa, su yasadigimiz durumdan hicbir sey ogrenememis olacagiz…

18 Mart 2020 Çarşamba

Çarşamba, karantinanın yarısı mı?

Dün de çok yazmak istemiştim, ama işler müsaade etmedi. Gece yarısına kadar mailler attım, kafa patlattım. Bugünü daha sakin geçirmeye niyet ederek uyumuştum fakat bugün daha da yoğundu...

Yine oyun mu oynasak, şu son maili mi cevaplasam, çocuğa yiyecek bir şey verdim mi, Allahım ne yapsam! dediğim bir an gözlerini koca koca açarak yanıma geldi yavru. Daha konuşmasına fırsat vermeden bunu halledip oyuna devam edeceğimize dair bir şeyler geveledim. "anne senin çalışmana izin veriyorum. işlerini evden yapacaksın, yoksa işe gitmen gerekir ve ben evde yalnız kalırım... o zaman çok korkarım" dedi. İçim oyuldu. Pazartesi sabahı durumu ona açıklamak için söylediklerimi nasıl yanlış anladığını fark ettim! Evet, evden yapmam gereken şeyler var, işe gitmeden yapacağım demiştim ancak ben de belli ki beni biraz rahat bıraksın diye tehditkar bir havayla söylemişim... Hemen sarıldım, onu hiçbir şekilde evde yalnız bırakmayacağımı, işe gitmem gerekse bile bir yolunu bulacağımı anlattım. Onun okulu tatil olduğu için benim de patronumdan izin aldığımı, oğlumla evde kalmak istiyorum dediğimi, onunla bir anlaşma yaptığımızı, işlerimi aksatmayacağım konusunda ona söz verdiğimi açıkladım. Beni daha iyi anladı, sarılıp koklaştık ve çılgın mesaimize geri döndük.

Bu iç acıtıcı detaylar dışında aslında epey sefil haldeydim. "Sabah kahvemi" saat 16.00 civarı içtim, günün büyük kısmına mutfak tezgahında ayakta çalıştım, Zoom üzerinden yaptığım toplantıda 2 kez yavru tarafından basıldım. 

 
Fotoğrafı da Canım Kahve'ye yollamak için çektim

Bütün gün evde kalınca yere dökülenlerin oluşturduğu jungle misali oluşumlara hayret ettim! Eksik dua etmenin etkilerini düşündüm... Şöyle ki; amerikan mutfak bir ev çok istemiştim. Çünkü hem yemek pişirme hazırlama olaylarından nefret ettiğim için orada yalnız olursam izole hissediyordum, hem yavru göz önünde olsun istiyordum hem de kolaylık olduğunu düşünüyordum. Hepsi için faydalı aslında, fakat modern mimari diye mantar gibi yaptıkları bu evlere giriş doğrudan salona açılıyor. Ev amerikan mutfak olunca hol, mutfak, salon aynı yer gibi oluyor. Kapıyı açınca tüm ev kabak gibi karşında, ev toplu olsun istiyorum. Mutfak salon iç içe olunca tüm yemek kırıntıları her yerde dolnıyor anlamına geliyor. Bir de ben takıntılı bir insanım, bilmem anlatabildim mi...Tekrar bağlamak gerekirse, Allahım amerikan mutfağı bağımsız, orta boy bir ev desem daha iyiymiş diye düşündüm uzun uzun.

Bunun dışında kocam eve gelince elime telefonu alıp whatsap gruplarından biraz geyik yaptım, corona esprilerine güldüm, istatistikleri atlamaya çalıştım, bu durumdan bir şeyler öğrenmeden çıkarsak yuh bize dedim...



 

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...