22 Mayıs 2019 Çarşamba

Annem gidince ben...

Gerilim film müziği nasıl yazılıyordu yaa? Kafamda çalıyor şu ana ama buraya aktaramıyorum. Neyse, küçük Emrah filmmüziklerinden de olur: “Beeeen acılaaaaarçocuğğğğuyummmmm…” diye inlediği mesela…

Sebep? Cumartesi gün annemler memlekete dönüyor. Yine Ediile Büdü (ve yavrusu (?!) ) gibi baş başa ve bir başınakalıyoruz Ankara’da özetle…
Annem hafta sonu gitmemiz gerekli deyince ben... Yemsili değil. Kaşlarım kesin böyle!

Evde bizim için süper yemekler pişiren, pazar market ihtiyacımızı halleden, evi derleyip toplayan, ütülerimizin büyük kısmını yapan, yavruyu siz okuldan alıverin diyeceğimiz, hasta olduğumuzda destek için çağıracağımız ya da kendimizi güvende hissettirecek kimsemiz kalmayacak yani.

Cidden kabullenmekte zorlanıyorum, beynim düşünmeyi o kadar reddediyor ki pazartesiden itibaren ne halt edeceğimize yönelik bir plan yapmaya bile oturamıyorum! Arkadaşım evi b.k götürsün okey de, yemek ne olacak yemeeeeekkHiç sevmiyorum yemekle uğraşmayı-ve yemeyi. Ne kadar süre makarna yiyerek yaşayabiliriz acaba? Bunu mu araştırsam? Bu hikayenin sonu kocası çocuğu da alıp gitti şeklinde biter bizim evde! Adam yemek yemeyi - ve Allah’tan- yapmayı seviyor. Fakat zaman? 

        Annemin yemek yapmaktan anladığı yukarıdaki... Aşağıdaki de benim:


Çocuktan önce, hafta sonundan 1 etli, 1 sebzeli iki çeşit yemek yapıp koyar, Cuma günlerini de film karşısında sebzeli/peynirli/soslu makarna ya da kısır/mercimekli köfte günü ilan ederdik, haftayı atlatırdık. Hafta sonu zaten bir kahvaltı, diğer öğün de dışarıda olurdu. 

Şimdi evde “beslenmesi” gereken bir küçük insan var. Üstelik -bana hala komik geliyor ama- kreşe gidiyor ve okulda yediği öğle yemeğine göre benim akşam menüsü ayarlamam lazım. 

Tekrar soruyorum eve geldiğimizde saat en iyi ihtimalle 18.30 civarı olacak. Ne zaman yapılacak o günlük yemekler?

Aslında çok komik değil mi en çok bu konudan korkmam? Şahsi beceriksizliğim dışında kültürümüzün de bir etkisi yok mu bunda? Evde yemek olacak, nokta. Öyle pratik yemek, salata, dürüm vs. değil adam gibi tencere yemeği olacak. Sinirim bozuldu asdfasdf bak yine soruyorum işte o yemeği kim yapacak?!

Son 3 gündür evdeki ağlama faslından sonra sakinleştirip okula götürdüğümüz, sınıfa çıkarken çığlık atan, bir süre sonra neşeli fotoları gelen ama anasının ciğerini delen yavru ne yapacak mesela pazartesi tam gün okulda kalınca? Biri bunu da cevaplasın.

Evin düzeni, çamaşır, ütü, alışveriş gibi konuları doğrudan Allah’ a havale ediyorum. Kuş yuvası kadar evi çekip çeviremezsek zaten Kim bizi ne yapsın...

Peki ya birimiz hastalanınca? Yavru hastalanınca? Hepimiz hastalanınca? Yok, bunu gerçekten düşünemiyorum, nefesim kesiliyor. Kimse cevaplamasın, sessizce Allah korusun diyelim.
Şimdi son laylaylom günlerimizin tadını çıkaralım. Nasılsa buraya ağlamaya gelirim.


13 Mayıs 2019 Pazartesi

Daha dün annemizin kollarında yaşarken...

Evdeki minik insan okullu oluyor. Bu durum bende ağlamakla gülmek arasında bir hali tetikliyor, var mıdır bilimsel açıklamasını bilen? “İnanamıyorum yaa, sen ne ara büyüdünnnn?!!” şeklindeki iç çığlıkları ve gözümün kenarında bekleyen yaşlar bir iki saniye içinde “yaaa bacak kadar yavrudan vesikalık fotoğraf istediler, aahahahah çok komik şunun tipe bak” goygoyuna dönüşüyor. 



Okulda ilk günü(müz) geçen cumaydı. Kayıttan önce okula götürmüş sınıfları gezdirmiş ve okulun kurucusu ile tanıştırmıştım. O gün kurucuyla epey sohbet etmiş, az sonra açılıp “ben şu oyun odasına gitsem iyi olmaz mı?” demeye başlamıştı. Cuma gün de önce oyun odasına girdi (benimle birlikte), öğretmeniyle tanıştı, bir oryantasyon öğrencisi daha vardı, onunla bakıştı… derken oyuna dalınca ben odadan çıktım ve hemen kapının önündeki bekleme alanına geçtim. 5 dakika sonra elinde koca bir araba ağlayarak geldi. Diğer arkadaşından korkmuş belli ki, hiç şaşırmadım. Sonra öğretmeni o arkadaşı sınıfa çıkarınca bizimki kurucu hanımla takılmaya başladı, tanıdığı için kendini güvende hissetti sanırım. Sonra depodan etkinlik malzemeleri alıp kayboldular. 45 dakika sonra neşeli neşeli geldi, tadı damağında kalsın(böylece heveslenerek gelsin) diye süreyi bitirdik ve yine geleceğini söyledi, ayrıldık.

Sonra evde bana ağlamasının nedenini anlattı, arkadaşı önüne geçmiş : ))) Buymuş meğer derdi.  

Hafta sonu boyunca arada bir okulu andık, eğlenceli olduğuna vurgu yaptık. Sorup konuşturmaya çalışmadık. Bu sabah yeniden gittik, daha rahattı ama bir tedirginliği vardı. Onu ağlatan arkadaşını sorup duruyor, gitmeyelim demek de istemediği için “T. hala orada mı acaba? Belki o gitmiştir”diye kıvranıyordu. Neyse ki, o bugün sınıfa çıkmış, rahatladı bizim yavruİçeri girdikten sonra beni bir iki kez oyun odasına çekiştirse de tanıdığı bir ablanın ayakkabılarını giydirmesine izin verdi, yine malzeme aldı, ablanın elinden tutup yukarı çıktı. Beni çağırmadı. Epey etkinlik yapmışlar baş başa, bir ara sınıfa 5-10 dakika girip çıkmışlar, diğer çocuklarla tekrar tanışmışlar, sonra kendi öğretmenlerinden biri (2 tane öğretmenleri var) gelmiş onunla vakit geçirmiş. Yaklaşık 75 dakika sonra geldi öğretmeniyle, yaptığı boyamayı bana hediye etti ve yarın görüşmek için öğretmeniyle sözleşti. Öğretmeni biz okuldan ayrılmadan önce “Burada yemek yemek ister misin? Çok lezzetli yemeklerimiz var.” diye sorunca  bizimki bombayı patlattı:  “Üzgünüm… Üzgünüm ama bugünkü sürem bitti, gitmeliyim”! Tabii hepimiz gülmekten kırıldık, yukarıda G. İsimli arkadaşıyla tanışınca gözünden kalpler çıktığını öğrenip bir de ona güldük ve ayrıldık. 

Şimdi işe geldim ve her bir detayı tekrar düşünüyorum. 3 yaşında bir bıdırığın okula başlıyor olması mı, annesinin hiç durmadan onu düşünmesi mi daha trajikomik karar veremiyorum. Tek bildiğim çocuklar aslında sandığımızdan çok daha bilge. Narinler ve evet muhtaçlar, ama bizden çok daha bilgeler. Adım gibi eminim ki sürecin her bir detayının, benim tüm hislerimin, her şeyin farkında. Kendisinin buraya alışmak zorunda olduğunun ve aslında ihtiyacı olduğunun da… Evden çıktığımız sırada, tam ayakkabısını giydirmeye eğilmişken bana “Evde de yapacak hiçbir şey yok anne, hiçbir şey.” dedi. Kendini ikna etmek için mi, cidden artık evdesıkıldığını bildiğinden mi, beni rahatlatmaya çalıştığından mı yoksa hepsinden mi bilmiyorum. Sadece bunu bilinçli söylediğine eminim.

Yine süreci yönetmeye çalıştığım ama aslında ne kadar da “eser miktarda etkili” olduğumu gördüğüm günler yaşıyorum. 

Allah işimizi kolaylaştırsın, umarım her şey su gibi akıp gider. Yavru okulu çok sever…

2 Mayıs 2019 Perşembe

Bir anlamı olmalı...

Az önce yine doluyla karışık sağanak yağmur başladı. Bu güzide Ankara havası boşa gitmesin bir kahve içeyim dedim, 4 günlük kahvesizliğimi bozmaya niyetlendim. Kahveyi yaptım ama daha fincana dökerken anladım ki iğrenç; belli ki iş yerinde kahveyi teminden sorumlu olanlar yine en ucuz ve işe yaramaz olandan almışlar. Geri döktüm. 

Az önce okuduğum Lousie L. Hay kitabının hastalıkların zihinsel nedenlerinin sıralandığı bölüm ve bunu yenmek için yapılabilecek olumlamalar geldi aklıma. 

Kitaptaki şu bölümün kendimle ilgili olduğunu fark etmek niyeyse bana çok dokundu…  
Memeler:  Annelik etmeyi ve beslemeyi temsil ederler.OlumlamasıKusursuz bir denge içinde besliyor ve besleniyorum.”. “Meme Rahatsızlıkları:  Kendini beslemeyi reddetme, herkesi kendi önüne geçirme anlamına gelir. Meme Kistleri, Şişleri, Ağrıları (Mastit)ırı annelik etme. Aşırı koruma. Zorbaca bir tutuma varan aşırı müdahale demek olabilir. OlumlamasıBen önemliyim. Değerliyim. Artık kendime sevgiyle ve keyifle,özen ve bakım gösteriyorum. Başkalarına kendileri olma özgürlüğünü tanıyorum. Hepimiz emin ellerde ve özgürüz.”

Birisi çıkıp deli saçması diyebilir, belki sağlam sallamış diyen de çıkar. Eminim hararetle savunacak olanlar da vardır. Şu aşamada benim aldığım mesaj ise şu; kendime kötü davrandığımı iyice fark etmem ve bunu değiştirmek için niyetlenerek en azından vücuduma iyi bakayım diye yediklerimi kontrol etmemin ardından, aylar önce okuyup neredeyse unuttuğum bir kitabın eski versiyonu bir arkadaş tarafından pdf dosya olarak telefonuma yollanıyor. Açıp okuyor ve tek tek baktığım hastalıklarım içinde en çok burası kafama takılıyor. Kadın delidir değildir, yazılanlar bilimseldir ya da uydurmadır bilmiyorum ama bunun tesadüf olmadığını biliyorum. 

Herkesi her şeyden korurken kendimle ne kadar az ilgilendiğimi düşünerek üzülüyordum ne zamandır. Hem ipin ucunu bırakıvermek hem de her şeyi kontrol etmek istiyordum. Tüm bunlar olurken, kendime acımak ve karşılanmayan ihtiyaçlarımı düşünerek hırçınlaşmak da cabası…

Özellikle şu sıralar en çok yakındığım bir diğer konu olan alerji için de şöyle demiş; “Alerjiler, bknz saman nezlesi: Kime karşı alerjiniz var? - Kendi gücünü yadsıma.Olumlaması Dünya güvenli ve dostça bir yer. Ben emin ellerdeyim. Hayatla barış halindeyim”. Diğer bir kısımda da “Saman nezlesi: Duygusal tıkanıklık. Takvimden korkma. Kendini baskı altında hissetme. Suçluluk duygusu.OlumlamasıTÜM HAYAT ile birim. Her zaman güvenlik içindeyim.

Baskı altında hissetme? Suçluluk (çünkü ne yapsam yetmiyormuş ve hep eksikmişim diye düşünme)? Dünyaya güvenmeme? Çözümü barışmış, güvende hissetmekmiş. Hiç şaşırmadım. Çünkü hiç de güvende hissetmiyorum.

Tiroid için şunu eklemiş ; Aşağılanma. Yapmak istediklerimi asla yapamayacağım. Benim sıram ne zaman gelecek?soruları ve olumlamasıEski sınırlamaları aşıyor ve artıkendimi özgür ve yaratıcı bir biçimde ifadeye izin veriyorum.Tiroidin az çalışması; Vazgeçme. Kendini, umutsuz bir biçimde bastırılmış hissetmeOlumlamasıKuralları beni tümüyle destekleyen yeni bir hayat yaratıyorum. "

Herhalde bunun da işle ilgili konulardaki hislerim/düşüncelerim olduğunu söylemeye gerek yok. Biri aklımda pır pır uçup duranları kağıda yazmış gibi. 

Şimdi bunların hepsini okumak tekrar hatırlamanın ve yüzleşmenin bir anlamı olmalı diye düşündürdü.
Öyle olmak zorunda.
Kullanmasını bilirsem işe de yarayacak.
Dilerim artık bulutlar dağılacak.

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...