4 Haziran 2017 Pazar

İşe dönüş

Son bir iki aydır aklımda dönüp duran 3 konuyla ilgili yazmak ve bu sayede daha iyi düşünmek istiyordum bu aralar.  Gündemin başında işe geri dönüş var tabii, bir de sadeleşmek ve sağlıklı beslenme. Kafamda bu üçünün çorba olması bir tarafa, ne zaman düşünmeye ya da yazmaya kalksam uzun bir sızlanma listesine dönüşüyor sanki konular. Geçen yazmaya başladım, sadece işe dönme konusu bir roman boyutuna ulaştı; hem de oy ben çok üzgünüm ne halt edeceğim bilmiyorum demekten öteye gitmeyen bir roman... Bilmem kaçıncı kere sildikten sonra yeniden başlıyorum.

Yine de şu genel soruların kafamda tepinip durmasını olağan:

*Acaba yavru nasıl bir süreç geçirerek alışacak,
*biraz daha beklesem mi yoksa çoktan başlamam mı gerekirdi,
*hala geceleri uyanıyor zombi gibi mi olacağım iş yerinde,
*yavru bir öğün emmese hemen tıkanan süt kanallarım ve ben sabah 8 aksam 7 arası ne halt edeceğiz...


Evet bu sorular makul ama cevabını vermem mümkün değil. Her zamanki gibi yavruya günler öncesinden anlatacağım işe gideceğimi, sabahları babasını yolladığımızda olduğu gibi; baybay öpücük tekrar baybay, akşam olunca iş bitecek eve geleceğiz siz şimdi kapıyı kilitleyin anneanneyle deyip çıkmayı düşünüyorum. Ne kadar yerse bakalım... Gece uyanmaları da sanki artacak; gün içinde emmediği ve özlediği için. Galiba en az 2 yaşa kadar (kendisi bırakmadıkça o zamana kadar emsin istiyorum çünkü) bu durumu kabullenmem ve yavru beni şaşırtacak olursa da havalara uçmam daha iyi olacak. Meme sorunsalını yumuşatmak için de şu iki ayda gündüz emmesini azaltmam gerek biliyorum. Fakat sütlü kahve niyetine yemekten sonra, sakinleştirici niyetine uykudan önce ve her neden rahatsız olursa sığınmak için, "meeemeeee" diye üstüme atlayan yavruyla baş edecek ruhsal gücü henüz bulamadım.  Zaten bu ara her zorlandığı an soluğu memede alması beni üzer oldu. Hiç bir şey için değilse bile, meme olmadan sakinleşmeyi öğrenmesi için bu konuya el atmam şart. İnşallah tez zamanda diyeyim...

Tüm analar için aşağı yukarı geçerli bu konular dışında bir de büyük şehir kaynaklı zaman sorunumuz var. Ankara buzulunda çalışma saatleri sabah 09.00 akşam 18.00. Trafik ve servis olayları yüzünden evden çıkış sabah 08.15 eve dönüş 19.00 civarı oluyor. Bu yavru akşam 21.00'de uyuyor üstelik bu da yaz saati uygulaması, kışın belki daha erken yatacak... Bize kalan bu 2 saat içinde ben ne yapayım? Yemek, bulaşık, oyun, yavrunun banyosu vs.? Zaten sabah 05.00'ten itibaren çalar saat gibi ciyaklayan, kendi uyusa da beni uyutmayan bir yavru olunca benim yatış en geç 22.30 oluyor. Eeeee? Hani benim hayatım? Bu kısmı, annemler bizde olacak, yemeği birlikte yer sonra yardımlaşırız, sonra da onlar evlerine geçer, biz de kocayla birlikte yavruya konsantre oluruz falan diye düşünerek hafifletmeye çalışıyorum. Hadi bu fasılı böyle geçmiş olsun. Ama ben hafta sonumu evle uğraşarak geçirmek istemediğime eminim! Tabii yavru yattıktan sonra akşamlarımı da...

Çünkü tam 14 aydır ne uykumu tam alabildim, ne evi tam derli toplu tutabildim, ne adam gibi kendime zaman ayırabildim ne de kocamla bugün şöyle yoruldum demek dışında iki laf edebildim. Arada sırada sevdiğimiz filmleri izlemek ve annemler Ankara'ya geldikçe azıcık dışarı çıkabilmek dışında bir şey yapamadık. Bunu biraz olsun değiştirmek istiyorum. Hafta sonlarımız baba oğul oynarken benim terapi niyetine ev temizlemem, birlikte market pazar alışverişi  yapmamız ve hafta içi yiyeceğimiz yemekleri yavru uyurken el birliğiyle pişirmemizden ibaret geçti. Bu kadar.


Hafta sonu temizlik işlerine bir nebze çözüm olsun diye düzenli temizlikçi bulayım diyorum ama yok. Bu eve taşınalı 2 sene oldu, yok! Bu memlekette iyi ve düzenli bir yardımcı bulmak münasip bir kısmet bulmaktan daha zor. "Bütün iyi erkekler evli" olayı misali, tüm düzenli temizlikçiler kapılmış, programları dolu. Eş dost aracılığı ile bir kere gelen bir daha gelmiyor. Çok pasaklıyım da ondan mı acaba diye düşünüyorum artık!

Evde durdukça sanki herşey çok dağınık ve pismiş gibi gelmeye başladı gözüme, ben de kendimi eşya ayıklamaya verdim. Sadeleşmekle ilgili bir sürü şey okudum ama aradığımı bulamadım. Sonbahardan bu yana, kıyafetlerden mutfak dolaplarına, takılardan çoraplara, garanti belgelerinden kablolara kadar her şeyi ayıkladım. Ama hala ev çingene çadırıymış gibi geliyor. Ayol dolaplar kuşa döndü, üstüme ikinci yedek eşofmanım yok, yine de ferahlamış hissetmiyorum. Çünkü kafamın içindeki tantana bitmiyor. Tamam, yavru daha küçük ve üstelik aşırı hareketli bir model, onun etrafında koşarken öğle yemeği tabaklarımızı makineye yerleştirmem akşamı buluyor mesela... Ama sırf mutfak dağınık diye ev insanın üstüne gelir mi ???

.......

İşte tam bunları yazarken Güneş'in muhteşem yazısını okudum ve aydınlandım.

Çalışan anne mi yoksa çalışmayan mı daha yorgun diye sormuş ve cevaplamış. Aynen söylediği gibi; arka planda anne olma sorumluluğu ve giderek artan yorgunlukla, üstelik hayat şartlarım; aileden ve herkesten uzakta, sevmediğim bir şehirde tek başına çocuk büyütmek şeklinde tezahür ederken, çalışmayan anne olarak da çok yoruluyor olmam normal... Çünkü kaos kafamın içinde. 

Kendimi bu yüzden şimdi biraz daha anlayışla karşılıyorum. İşe geri döndüğüm zaman olacaklarla ilgili endişelerim de normal, çünkü gerçek şu ki işe bayılarak gitmeyeceğim, işimde çok mutlu değilim, fakat yine de çalışmamak benim doğama ters ve evde kaldıkça daha çok bunalacağım ortada. Eh, madem durum bu, ben de yeni bir düzen tutturmaya ve elimdeki artılara odaklanmaya bakacağım. Annem ve babamın yavruya bakmak için bir süre Ankara'ya yerleşecek olmalarına mesela... Kocamın her zamanki gibi hep destek, tam destek diyerek yanımda olacağına, hatta artık öğle araları buluşup bir yemek yeme şansımız olacağı için şuan olduğundan daha çok vakit geçirebileceğimize! Bunun gibi küçüklü büyüklü şeylere bakacağım. Arka planda yavru ne yedi, nasıl uyudu, bugün ne öğrendi, acaba yine çok terledi de gıdısının altı kızardı mı gibi şeyleri düşünmeye el mahkum devam edeceğim, ben anneyim.

Evet, konu aklımdakinden başka bir yere gitti yine, ama iyi ki öyle oldu. Günlerdir yazıp sildiğim şeyler belki de Güneş'in yazısı ile birlikte bana biraz nefes aldırır hale geldi. Yazmak için oturduklarımdan uzaklaşıp farklı bir boyutta düşünmüş oldum. Sadeleşmek ve sağlıklı beslenme konuları da şimdilik eksik kalsın.

Neyse, bak bir daha söylüyorum kendime; ben anneyim, bitmeyecek yorgunluğum, tıpkı sevgim gibi, geri kalanını bir şekilde halledeceğim. 



3 yorum:

  1. Mızmızcım <3

    Ne güzel ifade etmişsin, endişelerini. Su gibi okudum. İçim yangın yangın oldu. Sanki insanın kanayan yarasına tuz fırlatıyolar, öyle bi acıtıyor- ayrılık fikirleri bebelerden.

    Yazımın sana iyi gelmesine çok sevindim. Ama ben 3 seneyi devirince, ulaşabildim bu rahatlamaya. Bebem senin miniğin kadarken, şartlarımız-yaşadığımız yer 'fakat ya kariyer?' düşüncelerime haince gülüyordu. Çok beklersin diyordu. Sonra koşarak İzmire taşındık. Bu sefer de iş bulamadım. Sanki bazı gizli güçler anne-oğul olarak bizim tam hazır olmamızı bekler gibiydi. Bu açıdan çok ballı mıyım yoksa bakış açım mı aşırı pozitif, anlamadım.

    Şanslılıktan ölüyoruz aslında, ailemizin desteği olduğu için.
    Bence çok haklısın. Minik keyiflerle moral bulacak ama asla annelik kaygılarından da vazgeçemeyeceksin.

    Ama her şey tatlı olacak eminim. Of analık tatlı-acı-ekşi-baharatlı tüm tatları harmanlayıp, dibini sıyırtıyor şu hayatın. Sevdiriyor ne olursa olsun. Bir gülüşü yeter diyenlerden olmak istemiyorum ama yetiyor galiba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakış açısını şartlara göre duzenlemek de annelik kaynakli bence, o yuzden her ikisi de dogru ;) anlaşılıyor olmak ayni kaygıları ben de hisseserdim diyen bir ses duymak harika, sagol <3
      Umarım herşey tatlı olur dediğin gibi, öyle olacağını ümit etmeye devam edeceğim. Hem gerçekten de aksam kapiyi açınca eksik disleriyle bi gulse yeter :))))

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...