16 Mart 2017 Perşembe

Çocuğum çok şanslı çünkü ben...

Çocuğum çok şanslı çünkü bir şekilde ben ona aidim o da bana ait... Artık böyle. Evet, farklı ve bağımsız iki birey olabiliriz ama değişmeyecek bir gerçek var; o benim oğlum ben de onun annesiyim. Sadece 11 aydır "anne" olmakla birlikte sanki her bir hücremde daha önceden, çooook önceden kodlanmış bir şey varmış, sanki bilmediğim zamanlarda bile bu yavru benimmiş, sanki ne bileyim böyle bir sevgi hissetmek için beklemiş durmuş ruhum ve işte 11 aydır kendine gelmiş gibi. Bunu bir kenara koyalım, bunu her anne içinde yaşıyor eminim ki benzer şekillerde...

Onun dışında kendimi ölesiye eleştirmediğim ve bu başlığı açarak anneliğimin sevdiğim taraflarını yazmamı sağlayan sevgili Kahve'nin deyişiyle "biraz daha şey olsaydım/yapsaydım/etseydim" diye yemediğim zamanlarda ufak ufak takdir eder oldum aslında kendimi son bir kaç aydır. Daha yolun çok başındayım çünkü; hem yavrumun hem kendimin karakterinin inceliklerini zamanla daha iyi anlıyorum, onunla birlikte kendimi de daha iyi tanıyorum.

Mesela geçen çok sevdim kendimi! Çünkü harika şarkı uyduruyorum ve yavru çılgınlar gibi eğleniyor. Bir melodiyi sevdiğini fark edene kadar bir şeyler söyleyip duruyorum ve neyi beğenirse başlıyorum çeşitlemelere! Kendimize özgü uyduruk şarkılarımız ve çılgın danslarımız var. Üstelik her yerde de söylüyor ve dansımı icra ediyorum; gri Ankara'nın gri AVM'lerinde kalabalığın içinde bile! Bunu bana geçen yıl söyleseler gözlerimi açar "sen ne diyosun?" der gibi bakardım oysa.

Sürekli ama sürekli pür dikkat arkasında gezmekten, tazmanya canavarı misali yerinde durmayan yavru kafayı gözü yarmasın diye dikkat etmekten, aynı oyunu 5687521. kez oynamaktan, boğazım kuruyana kadar mantıklı kısa ve anlaşılır cümlelerle ona bir şeyler anlatmaya çalışmaktan ve tüm bunları yaparken dünyanın en mutlu delisi gibi bir neşeyle davranmaktan vazgeçmiyorum. 12 saatten sonra tabii belki biraz performans düşüyor ama ben de bir insan evladıyım diye kendimi affediyorum.

Onu sürekli öpüp kokluyorum, neşeliyken ya da sinir krizi geçirir vaziyette kendini yerlere atarken, fark etmez. Koca kafasını yere vurmaması gerektiğini vurursa canının acıyacağını ona en tatlı sesimle söylüyor ve ona sen ne yaparsan yap ben burdayım yanındayım diyorum her halimle, hareketimle.

Çılgın merakını destekliyorum, evde ya da dışarıda, güvenliği içi tehlike oluşturmadıkça her şeyi denemesine, dokunmasına hatta geçen hafta bahçede toprağı ağzına atıverdiği günkü gibi tadına bakmasına izin veriyorum. Bir şeyi ilk kez yaparken yüzüne gelen gülümsemeyi, gözlerini sabitleyişini ve ağzını açışını izlemeye doyamıyorum.

Hiç ama hiç yalnız bırakmadığım halde daha 8 aylıktan başlayarak 2 kez dudağını patlatan, 1 kez kafasını şişiren, 1 kez suratını morartan ve 2 kez de ağzını kanatan becerikli yavruma çok sakince ilk müdahaleyi yapıyor ve onu sakinleştiriyorum. Sonra gece uyku tutmuyor beni ama olsun, o an iyi idare ediyorum.

Okuduğum kitapları bir kullanma kılavuzu gibi algılamayı bıraktım. Okuyorum okuyorum sonra yavruya bakıp bir kısa değerlendirme yapıyorum ve artık onu daha iyi tanıdığımı bilerek içime sinen şekilde davranıyorum. Okuduklarım içime sinmedi mi? "O kendi çocuğuna öyle baksın, ben yavruya böyle yapmayacağım" diyebiliyorum!

Kendimi takdir etmeye başladım dedim ya, işte bu yüzden de şanslı yavru; artık kendine daha güvenli daha rahat bir anneye doğru evriliyorum. Benim mutluluğum hemen ona yansıyor elbette; kocaman açtığı ağzıyla beni öptüğünü düşünerek yanağımdan boynuma kadar salyalar akıtıyor, burnunu sürtüp minik kollarıyla bana sarılıyor.! Allahımmmm dünyanın en şanslı insanıyım diyorum! Bence o da diyor, yoksa niye beni salyalara boğuyor :)




2 yorum:

  1. İnsan azcık bloğunu çıtlatır etrafına!
    Ve lütfen acilen bir 'takip et' butonu lazım buralara bir yerlere..

    YanıtlaSil
  2. Utandım. Ama kalbim de pirpir etti<3

    YanıtlaSil

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...