6 Aralık 2020 Pazar

Önyargılar, tokatlar ve sorular

Kendimi genel anlamda önyargılı biri olarak tanımlamam. Hepimizin farkında bile olmadan düştüğü peşin hüküm çukuruna eminim ben de düşüyorumdur, fakat insanları "gerçekten" tanıyacak sohbetler etmeden onları alıp bir kenara koymamaya çalışırım. Kimsenin potansiyelini de küçümsemem, belki benim kıymet verdiğim bir alanda iyi değildir fakat pek çok şeyde benden "daha fazladır" diye düşünürüm.

Tamam, nereye gidiyor bu giriş? Şuraya; lisede bir zaman sınıf arkadaşı olduğum ve o zamanlar pek de hazzetmediğim, şu an öğretmen olarak görev yapan birinin sosyal medyada yaptığı paylaşımı gördüğüm ana ve o an yaşadığım şaşkınlığa...

Sözünü ettiğim eski sınıf arkadaşım 24 Kasım münasebetiyle öğrencilerinden ve diğer meslektaşlarından aldığı mesajlardan bazılarını sosyal medyada paylaşmış. Öğretmen olduğunu biliyordum ve uzun zaman doğu görevi için mahrumiyet bölgesi sayılan bir yerde kaldığını ve müdür yardımcılığı yaptığını duymuştum. Şimdi olaya bakın ki, önyargılı olmadığını ve kimseyi küçümsemediğini iddia eden ben, idari bir göreve getirilmesini siyasi duruşuna bağlamış ve içimden söylenmiştim. 

Halbuki ekran resmi alıp koyduğu o öğretmenler günü mesajları şunu söylüyordu; olmayan imkanlardan imkan yarattığını, fizik gibi zor bir dersi sevdirdiğini, her dertleri ile ilgilenecek bir abi ve bir büyük olduğunu, samimiyet ile disiplinin ayarını asla kaçırmadığını, çok ama çok sevildiğini... 

Okudukça, ilk hissim olan takdir ve imrenme yerini (düşündüklerimi hatırlayarak) utanmaya bıraktı. Sürekli etrafını memnun etmeye çalışan bu yüzden pek de kendi fikri olmayan, fazla samimi hareketleri nedeniyle bir türlü sevemediğim bu arkadaş, belki "defo"su olan bu sevgi ve onay bekleme halini alıp harika bir şeye dönüştürmüştü. Zor şartlarda bir okulu iyileştirmiş, öğrencilerini şahsi konuları ve dersleri için desteklemiş ve sonuçta birilerine "dokunmuştu".

Kendimi ve yakın çevrem dışında kimseye " faydası dokunmayan" hallerimi düşündüm, düşündüm, düşündüm...

Bu hafta bir şey daha oldu.

Birlikte çalıştığım bir yabancı arkadaşım pandemi sürecinde evden çalıştığımız için Roma'da eşinin yanında kalırken, bir kaç haftalığına Ankara'ya geldi. Yazın geldiğinde dışarıda buluşmuş, açık havada bir şeyler içip yürüyüş yapmıştık. Plan yine buydu fakat o geldikten sonra kısıtlamalar başladı, her yer kapandı. Benim yavruya oyuncak ve biraz da çikolata getirmiş, dönmeden önce gelip bırakmak istediğini söyleyince tam bir yurdum insanı gibi, bir şeyler yiyip içmeden gidemeyeceğini söyledim. Haftalardır evde tek başına oturmaktan bunaldığı için sevinerek kabul etti. 

İlk kez evime geldiği için gayet çekingen halleriyle havadan sudan ve bitip tükenmek bilmez işlerimizden bahsettik. Sonra bir anda telefondan bana bir fotoğraf gösterdi, çok yaşlı bir kadın ve iki çocuk. Çocukların anne babaları vefat etmiş, büyük anne ise yaşlı ve hasta. Ufaklıklar annesinin uzaktan kuzeninin çocukları imiş... Laf nereye gelecek derken "onları evlat edinsem mi diye düşünüyorum" deyiverdi!

Bu işe gireli bir yıl oluyor ve dirsek teması çalışıyor olsak da fiziksel olarak birlikte çok zaman geçirmedik. Çalışma ortamımız o kadar gergin ve zor ki herkes birbirine gülümsüyor ve ölesiye nefret ediyor. Bu arkadaşın da pek sevilen biri olduğu söylenemez, iş konusunda oldukça takıntılı ve zor biri... Bense başından beri büyük bir sorun yaşamadım kendisi ile, çünkü tahmin ediyorum ki etrafındakilerin aksine her zaman açık, net ve güven verici oldum. Pandemiden sonra ara ara mesajlaştık, iş için toplantılarımız öncesi bir yarım saat lafladık, geçen geldiğinde buluştuk. Yine de bunu bana anlatacak, 4 yıl önce vefat eden annesinden ve yaşadıklarından bahsedecek kadar yakın hissettiğini düşünmemiştim.  

Evlat edinme sorusunu duyunca, önce donup kaldım, sonra sanki İngilizceyi bir hafta önce öğrenmiş gibi bir şaşkınlıkla, döke saça düşüncelerimi anlattım. Herkesin ne kadar farklı bir hikayesi var, hayatında ne tür çıkmazlar,  bilmediğimiz yönler, arkada ne kadar derin acılar var bir kez daha fark ettim. Onun için kalpsiz diyenler iki çocuk evlat edinmek istediğini duysalar nasıl hissederdi diye düşündüm. Eski sınıf arkadaşıma gelen mesajları görünce utandığım gibi onlar da utanır mıydı acaba...

Bilemiyorum tabii, kendi kendime düşündüp duruyorum günlerdir, aldığım dersleri unutur muyum onu bile bilemiyorum. Fakat, yaşlandıkça sanırım, yüzüme böyle tokat gibi çarpan şeyleri sevmeyi öğrendim. İyi ki, unutkan olsa da ders alan varlıklarız...




7 yorum:

  1. İnsanız...
    Bir de bana arkadaşını söyle sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim diye bir lafımız vardır ya, yakınındakilere bak, bende hiç yanılmadı bu, aslında çevrene topladığın insanlardan birisin tam olarak... O kadar bencil, o kadar açık kalpli..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buna kesinlikle inanıyorum... İşşn acı tarafı da şu ki iş nedeniyle sürekli bir arada olmak zorunda olduğun insanlardan da etkileniyorsun, çok kızsan ve hoşlanmasan bile onlar gibi konuşur, düşünür ya da davranırken buluyorsun kendini...

      Sil
  2. Lisedeki sınıf arkadaşını pek tutmadım ama yabancı arkadaşın gerçek bir dost olabilir bence. Sebebi şu, her kim ben şunu yaptım, ben böyleyim diyorsa bırak peşini, bil ki tam aksi bir kişiliği vardır. In my opinion yani:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben de tam buna inanırım, zamanında araştırma görevlisiyken her şeyi bırakıp gitmeme neden olan mobbing uzmanı bir pislik aynen bu şekil her şeyi ben yaptım diyen biriydi ve bommmboş bir insandı... Fakat bu eski sınıf arkadaşı ekran resimleri ile gelince ne bileyim, inandım :) yaa bilmiyorum, belki bunu da bir öğrenmem lazımdı bu ara, malum gezegenler tepemizde tepiniyor yine, her şeyden bir ders alma ve yamulma halindeyiz...

      Sil
  3. Ay bu yazı içime oturdu benim, kendimi hiç öyle tanımlamak istemem ama için için biliyorum, bir hayli önyargılı biriyim. Bir ufak laf, bir hal, tavır yetiyor şraaannk diye etiketi yapıştırıveriyorum. Ya da herkesin bir insan hakkındaki genel fikrine dahil oluveriyorum, ne sorgulamak ne tanımaya çalışmak ne kendi fikrimi edinmeyi denemek var bende. Bu konuda ders aldığım da oldu, silinip gidiyor aldığım dersler.

    Çok istiyorum bunu değiştirmeyi, dönüp dönüp okuyacağım bu yazını 🧡

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oturmasın içine, benim kendi hakkımdaki düşüncem de böööyle patlayıverdi elimde baksana... valla insan tek seferde öğrenen bir canlı değil zaten, buna eminim, yanlışlarımızı aklımızda tutsak ve dikkat etsek bile büyük kar...

      Sil
  4. Bir reklam filmi vardı aklıma geldi, organ bağışıyla ilgili (kamu spotu da deniyor olabilir tabi)
    Kısa film şöyle: Amerikan kırsalından bir abimiz var. Adam tam bir hırto! İnsanların sırasını kapan, çirkeflik yapan, hayvanlara eziyet eden, kadınlara kaba davranan, trafik magandası falan kısaca leş bir insan :) ufak tefek kesitler gösteriliyor adamın hayatından bu tarzda.. sonra adam bir anda ölüyor. Ve üzerinden organ bağışı kartı çıkıyor! Sonra adamın bağışçısı olduğu organlarla hayata tutunan insanları görüyoruz filmde..
    sevgi dolu, başarılı, vatana millete hayırlı; iyi insanlar hepsi... genci, yaşlısı, çocuğu, aileleri vs...

    Reklamın sloganı neydi tam hatırlamıyorum ama benim anladığım şuydu : tüm hayatını kötü biri olarak yaşasan bile tek bir iyilik seni iyi biri yapabilir (mi???)

    Senin hikayene dönersek; bir insan herkes tarafından sevilip sayılıyor, güzel işlere imza atıyor olsa da bulunduğu mevkiye liyakatsiz olarak geldiyse it’s not ok! (“Yiyor ama çalışıyor da” demeye benziyor. Yani hem yiyip hem çalışmayana o kadar alışmışız ki ehveni şer diyip bağrımıza basıveriyoruz hemen :)))

    Bir insan iş hayatında entrikalar çeviren, çalışanlarını ezen, kendi çıkarlarını hırslarını gözeten biriyse misal (bu arada sen bu hanım için böyle kelimeler kullanmadın tabi hehe bunları ben uydurdum:) Sen “sevilmiyor” demişsin ben sevilmeme gerekçeleri bunlar olsaydı diye farazi düşünüyorum şu an) özel hayatında sevdiklerine karşı son derece vicdanlı, yüce gönüllü biriyse bile it’s not ok!

    İyilik ve kötülük bir bütünlük hali değildir bence. Her insanın içinde iyilikler ve kötülükler vardır. Filmlerde bile “saf kötü” karakterlerin illa ki bir travmasını görür empati kurarız, ve ya filmin sonuna doğru gider ayak bir iyilik yapar falan :) ve ya iyilerin “istemeden” ve ya etik çıkmazlarda kalıp kötülük yaptığına tanık olabiliriz...

    Çok uzattım ama bende olay şöyle: yapılan bir iyilik bütün kötülükleri silmiyor. Tersi durum daha zor ama yapılan bir kötülük de tüm iyilikleri silmiyor... insan ilişkilerinde kimseye genel not vermiyor; olay-tutum-davranış bazında özel değerlendiriyorum..


    Not: videonun linkini buldum :) sloganı da videonun sonunda hahahhaha

    https://m.youtube.com/watch?v=DVMt0bX2MhM

    YanıtlaSil

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...