Her zaman kaygısı yüksek bir insan oldum. Hani herkeste bir parça görülen; yeni bir ortama girince huzursuz olma, düzenini değiştirmemek için direnme, belirsizlikten hoşlanmama hallerinin dışında bir kaygıdan bahsediyorum. Bu zıkkım yüzünden üniversite dönemlerinde (hiçbir işe yaramasa da) ilaç kullanmışlığım bile var. Hoş, o dönemki kaygı hastalık korkusu ile karışmış, panik atağa döndüm döneceğim tarzı bir şeydi… Bende hep devam eden o “uyuz kaşıntısı kılıklı” kaygı ise daha farklı. Benimki dışarıdan pek de belli olmayan, beni yakından tanıyanların tarifiyle baykuş bakışlar ile kendini belli eden, pek çok kişi için biraz sıkıntı vermenin ötesine geçmezken beni içten içten çürüten bir tuhaf hal.
Çok zamandır bu hallerimi epey geride bıraktığımı zannediyordum ya da geliştirdiğim yönlerimle bu kaygıyı dengelemeyi başarıyor ve beni dibe çekmesini engelliyordum. Ne bileyim işte, gelişen girişkenliğim, çok okuyarak elde ettiğim o “ne yapılacağını biliyorum rahat olabilirim” hissi, düzeni bozmaktan korkarken bir taraftan da çılgınlık iyidir diye kendimi itekleyerek bir anda mutlu olma halleri, hayatımı sadeleştirerek kazandığım rahatlamalar, maneviyatımı güçlendirmek için arayışlarım ve tabii yavrudan sonra gelen 10 kaplan gücündeyim düşüncesi ve yamulta yamulta bana öğrettikleriyle epey rahatlamıştım.
Peki, şimdi ne oldu da yine bu kadar kaygılıyım?
Çünkü yavru kocaman (ya da küçücük mü demeli) bir kaygı yumağına dönüştü!
Mutter und Kind by Robert Noir (1864-1931) demiş Google... Tanımam etmem ama içimi bi acıttı
Benim duygusal böcüğü “olduğu gibi” kabul etmiştik zaten. Anası böyle babası böyle, malzeme bu, ne olacaktı ki demiştik… Bize küçükken pek de tanınmayan o duygularını anlama, tanıma, kabul etme ve onları belli edince kabul edildiğini hissetme şansını ona tanımak için elimden geleni yaptım şimdiye kadar. Duygularını çözemediğini ya da ifade edecek sözcüğü bilmediğini fark ettiğimde onun için dile getirdim, üzgünsen kucağıma gelip ağlayabilirsin dedim, öfkeli olduğu zaman şimdi çok kızdın biliyorum sakinleşmen için ben buradayım dedim ve bekledim, asla onu bastırmadım ya da sen erkeksin imasında bulunmadım. Bunun için de gururla kendi sırtımı sıvazladım çünkü karşılığını aldığımı düşündüm: Bana güveniyor ve olduğu gibi davranmaktan hiç çekinmiyordu yavru. Daha ne olsun. Ne zaman bir topluluğa girsek herkesin ilk teşhisi olan “aaaa çok duygusal” cümlesinden bu nedenle hiç rahatsız olmadı(k)m.
Fakat sıkıntı topluluğun kendisi ile ilgili olmaya başlad. Belli gelişim dönemlerinde çocuklarda olan insanlardan korkma, çekinme dönemleri dışında da ciddi sakınmaya girdi yavru. Parka gittiğimizde başka çocuklar varsa oyuncaklara yaklaşmama, biri bağırınca (kendi arasında oynayan çocukların bağrışması) aşırı rahatsız olma, ağlayan bir çocuk görünce hemen ağlama. Bu belirtiler bazen çok şiddetlendi bazen de çok azaldı ve buna da “olabilir” dedik. Bağırarak konuşan ya da “konuşamayan” akranlarından aşırı kaçınma, elinden bir şeyi çekip alan olunca aşırı şekilde üzülme (Asla yavrunun bir başka çocuğun elinden bir şey çektiğini görmedim. Her zaman bakabilir miyim diye soruyor ve beni deli ediyor), hem diğer çocukla oynamak isteyip kıvranma hem de beni gölgesi gibi dibinde isteme, ortamdaki en ufak ses ya da gerginlikten hemen etkilenme ve kaçma hali gibi şeyler ise hiç geçmedi. Yakın arkadaşımın 6 aylık bir bebeği var, bebek ağladığı anda benimki ondan çok ağlıyor. Ne zaman onlara gitsek neredeyse benimkiyle yaşıt olan kızının ilk “değişik” hareketinde benimki iki gözü iki çeşme ağlıyor ve eve gittiğimizde bile bir süre o olayı sayıklıyor. Bunları yakın çevreme anlattığımda herkes; biraz hassas, zamanla geçer demekten dışında bana yardımcı olmuyor.
En son geçen hafta sonu çevremde anlatmaya çalıştığım şeyi nihayet anlayan birilerini gördüm. Bu bahsettiğim arkadaşımda buluştuk çoluk çombalak. En büyüğü benimki olmak üzere 4 çocuk,7 kadın. Daha ilk dakikadan benimki üstüme kedi yavrusu gibi tırmandı. Bebek ağladı benimki ağladı. O geçti, biraz oyuna daldı (tabii beni dibinden ayırmıyor) arkadaşımın kızı elinden tutup çekiyor koltuğun arkasına saklanalım diye benimki korkudan altına edecek, o geçiyor, ufaklıklardan ötekisi kafayı masaya çarpıyor, annelerden biri amaann diye sesleniyor çocuk azıcık ağlıyor benimki titreye titreye ağlıyor! Neyse sakinleştirip sofraya oturuyoruz, bir dilim muhallebi pasta yemesine izin veriyorum sakinleşsin diye, yarısını yedikten sonra eve gidelim diye yalvarmaya başlıyor. Babasını arıyorum gelip alsın diye ve çocuğum biraz akran görsün isimli hikâye 1 saatte bitmiş oluyor. Bu arada tüm bu olayların arasında yetişkinlerle gayet güzel konuşuyor, oyun oynuyor, onlara hemen 5 dakikada ısınıp sohbet ediyor, aradaki ağlamalı durumlar sırasında ve sonrasında söylediklerini duyan arkadaşlarımın gözlerinden kalpler çıkıyor. Sonunda diyorlar ki senin anlattıklarını şimdi anladık. Bu kadar hassas olduğunu bilmiyorduk. Bir tanesi çok güzel özetliyor; “öyle bi bakıyor ki eğer elimden gelse onu üzen her şeyi uzaya fırlatırdım”…
Bu arada bebekliğinden beri süren araba koltuğu direnci başka bir boyut kazandı bu sefer de. Hızlı hızlı nefes alma, renginde sararma, sürekli ağlamaklı haller, ben çok sıkılıyorum arabada diye söylenip söylenip sonunda sonsuz bir ağlama sürecine girme, mola versek bile kendine gelememe… Böyle anlatınca her çocuk arabadan sıkılır diye geçiştirilecek bu haller en sonunda aile içinde de fark edildi. Bu çocuk neden bu kadar kötü oluyor arabada? Bence resmen bir anksiyete nöbetine giriyor! Belki de sadece araba tutuyor evet, ama kusmuyor?
……………………………………….
İşte bunları yazdıktan ve bir türlü yayınlayamadıktan sonra başka şeyler de oldu. Tabii ki uykuyla ilgili. Elbette uykuyla ilgili. Başka ne ile ilgili olabilir ki! İlla ki uykuyla ilgili.
Çok sinirim bozuk.
Baya baya öfkeliyim şu an.
Yalan mı söyleyeceğim hissettiğim şey öfke. Empati de kalmadı sakinlik de kalmadı. 32 aylık bir çocuğun hala uyku sorunu yaşıyor olması ve artık uykusuz kalmak düşüncesinin bile beni çığlık çığlığa bağırtacak hale gelmesi DIŞINDA bir de bu durumu şu yukarıdaki halleri ile bağlama eğilimindeyim. Uyumamak adına her haltı yapsa da sizin yatağınızda uyuyalım dememişti daha önce hiç. Şimdi de ona başladı. İki gecedir normal uyku saatinde uykuya geçtikten sonra uyanıyor ve geri uyumuyor. İlk gece balık dokundu sandık, epey yemişti çünkü, bir uyandı ki su gibi terlemiş, çok huzursuz, geri uyuyamıyor ve boynuma ahtapot gibi sarılıp nolur babamın yanında uyuyalım diyor, yatağa götürdüm, hemen uyudu ve sık sık panikle kalkıp anne?! Diye bağırarak nerede olduğunu kontrol etti. Dün gece desen aynı, yattıktan yarım saat sonra kalktı ve önce benimle birlikte odasında uyumak için diretti. Aldım odasında yerde duran büyük minderde birlikte uyuttum. Ama kalkmaya davrandığım an uyanıyor. Hatta sanki hiç uyumuyor gibi ya da otobüs uykusu misali uyur ama farkında gibi… Elbette minderin üstünde her yerim tutuldu. Sayısız denemeden sonra her kalkma çabamda uyanınca aldım yatağa götürdüm yine sinirle. Zaten ikide bir uyanıp ne kadar süre dalmaya çalıştık bilmiyorum, o ortamızda yatarken ben yatağın en uç kısmına sıkışmış halde yine sabaha kadar düzgün dalamadım. Sabah uyandığımızda içimden tek geçen oğlana kızmamak için kendimi tutmaktı.
2,5 yaşında çocuğa gece neden uyumadın demek ne kadar aptalca değil mi? Ama öyle yapmak istiyorum. Sabah yüzümü gözümü toparlayamadım, o da moralimin bozuk olduğunu fark edip türlü şirinlikler yaptı. Vicdan azabından gebermekle kolundan tutup “lan oğlum yeter kendine gel!” demek arasında bir duygu durumundayım.
Bu kadar çok öfkelendiğime göre kesin kendimden de şüphe ediyorum.
Neyi göremiyorum?
Neyi yanlış yapıyorum?
Sadece abartıyorsam, neden başa çıkmayı bilemiyorum?