24 Nisan 2019 Çarşamba

Kendimle derdim

Herkesin kendine pis pis davrandığı hatta gıcık olduğu dönemler oluyordur değil mi yaa, sadece bana oluyor olamaz? 

Şöyle anlatayım; kendi kendimin yanından geçsem gözlerimi devirip “salak yaaa” hareketi yapıyorum. İki dakika dert anlatayım desem, “sen kendin istedin bunları, herkes hak ettiğini yaşar tatlı kız” diye cevabı yapıştırıyorum. Çok pis ve boş beslenmeye başladım, farkındayım, ama azıcık kendime çeki düzen vermeyi düşünsem en cazip çikolatalar, en karşı koyulmaz kısır-kurabiye-ıhlamur üçlemeleri ile geliyorum, “istersen yeme” diyerek daha çok kışkırtıyorum. Yaptığım anneliği beğenmiyor, “çocuğu ihmal ettin ne zamandır taşınma, yerleşme, yoluna koyma derken, üstelik bi de tahammülsüzsün, çirkef karı” diye kendimi itip kakıyorum. İş yerinde performansım diplerde, hoş, bakanlığın anasını ağlattıklarından mütevellit iş falan yok ama ben kendimi yine de eleştiriyorum; hiçbir şey diyemesem “o kadar boş vaktin var az otur da makale falan oku, tam memur oldun sümsük şey” diyerek kendime çemkiriyorum. Kocama aşırı gıcık oluyorum bu ara, aslında çoğunu hak ediyor, ama yine de “bu adam iyi dayandı sana…” diye laf sokmayı ihmal etmiyorum. Haftalarrrrdır burnum akıyor, tıkanıyor, öksürük baş ağrısı, diş ağrısı birbirine karışıyor, yeniden başladığım alerji ilacını içerken bile kendime sempatim artmıyor, “ah canımm yoruldun hastalıktan…” diyesim gelmiyor.

Kendimle ilişkim şu an bu seviyede.

Daha bir önceki yazıda umarım evren bana gol atmaz falan diyerek manevra şaşırtmaya çalışsam da, terrible 2 kapıdan çıkarken horrible 3 geldi (Nazar değen olduysa ne diyeyim ben şimddiiiiiii?!). Çocuğum sürekli şu şekil bakıyor;



…ve internet ananın söylediği şu durum evde cereyan ediyor; “…yüksek seviyedeki dil gelişimi, 3 yaşın 2’den daha zor olmasının nedenidir. 3 yaşındaki çocuğunuz önceki yaşına göre daha büyük, daha akıllı ve daha kararlıdır. Dil gelişimi hep iyi sanıyordum ben bu sıpanın ama dil gelişimi galiba hazırcevaplık gibi bi şeymiş; “anne sen su bi konuşma, ben bunu babama soracağım (Çünkü o kesin izin verecek onu çok kolay manipüle edebiliyorum)” diyerek cümlenizi ağzına tıkmak gibi yani… İşte, yavru cephesinde de durumlar böyle olunca kendimle olan derdimi çözmeye elim varmıyor.

Resmen nisanı bitirdik, senenin üçte biri gitti ve 2019’u boşa sene ilan etmek üzereyim. Ciddi ciddi 4 aydır ne yaptığımdan, ne okuduğumdan, ne yediğim içtiğimden derinlemesine zevk almıyorum. Günü kurtarmak resmen yaptığım.

Sonu nereye varacak ben de meraktayım. 

9 Nisan 2019 Salı

3 yaş mektubu

Oğlum, canım, bin bilmişim, minik adamım, can parçam,

Resmen 3 yaşındasın! Üstelik farkındasın; doğum günü sabahı doktora gitmek zorunda kalmamıza rağmen ilk kez muayene sırasında hiç ağlamadın ve “Biliyor  musun? Ben tam 3 yaşına girdim” diye hava attın doktora.

Bu sene de geleneksel bir şekilde- geleneksel çünkü geçen sene ve evvelki sene de aynısı oldu- doğum gününden bir ay kadar önce başlayan aşırı duygusallaşma dönemine girdim. Bütün bebeklik belirtilerin yok olmaya yüz tutmuş; söylediklerimi mantıklı gerekçeler sunarak çürütür, uçağa binmekten ve tatile gitmekten keyif alır, “ne kadar güzel bir gündü, yazın gelip denizin tadını çıkaralım anne!” benzeri cümleler kurarken, nasıl duygusallaşmam? Tombulluğundan gıdısının altı kızaran bebeğin yerine, bana tüm gün eşlik edecek, arkadaş gibi takılabileceğim birini vermişler sanki… Her bulduğum fırsatta elimden kapıverecekler gibi çılgınca öpe koklaya nasıl sıkıştırmam?... Hissettiğim tam da bu çünkü! Üstelik -bunu yazdığım için umarım evren bana bir gol atmaz ama-  2 yaş krizlerin de epeyce seyrekleşmiş, tadından yenmez olmuşsun be minikim, gözlerim nasıl dolmaz…

İşte tam bu hisler içindeyim oğlum. Bazen aklım gelip gidiyor; bir sene hatta birkaç ay öncesine bakıp şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak oluyorum. Öğlen uykusunu 31 dakikadan fazla uyumayan, öteki odada dizim çıt dese uyanan o çocuk, koltukta uzanıp ağzı açık sızan ve 1 saattir kahkahalarla sohbet etmeme rağmen uyanmayan bu çocuk mu diye hayrete düşüyorum. Bebek arabası ya da oto koltuğunda oturmadığı için ağlamaktan içi dışına çıkacağını bildiğimden, gezmeye götürmeye korktuğum o yavru, aynı gün   önce Havaş, sonra bol beklemeli bir uçak, sonra da taksi ile seyahat eden bu yavru mu diye ciddi ciddi düşünüyorum.

Anlıyorum ki büyümüşsün. Anlıyorum ki büyüyorsun. Anlıyorum ki tüm zorluklar geçici ve tabii tüm güzellikler de öyle… Her bir tatlı anımızı turşu kurar gibi kavanozlamak, her gülüşünün fotoğrafını çekmek, hiç değişmeyen mis konunu parfüm yapıp şişelemek, her gece senin uykucu tavşana sarıldığın gibi sana sarılıp uyumak, “duruuuuuuunnnn geçmesinn zaman” diye delice bağırmak istiyorum bazen. Sonra büyümekten ne kadar memnun olduğunu görüyorum. Daha dün yapamadığın bir şeyi bugün yapınca nasıl da kabardığını, “ben bu işte uzmanım anne” diyerek benim motivasyon cümlemi bana sattığını fark edip, büyüsün miniğim diyorum, varsın büyüsün, içimdeki sevgi de aynı hızla büyüyor, her gelen gün daha güzel olacak… Büyüsün.

Kreşe başlayacağını düşününce hala içim eziliyor, tüm bu anlattıklarımın tersine, sanki çok küçükmüşsün gibi geliyor. Sen miniciksin ama dertler büyük gibi. Oysa hiç de değil, hayat yine kendi dengesinde devam ediyor. Çok ince bir hatırlatma almadık mı daha geçenlerde? Can sağlık olsun yeter yavrum, ben ömrüm oldukça senin için buradayım diyorum, her şey geçiyor.

Böyle böyle 3 yıl bitmiş.

Dün sıklıkla, ne kadar da pembe olduğunu düşündüm doğduğun gün… Kirpiklerinin belli belirsiz hallerini… Çenendeki yuvarlak çizgiyi, tıpkı benim gibi diye düşündüğümü ve yüzünde en değişmeyen şeyin yine orası olduğunu, daha hastaneden çıkmadan fark ettiğim gamzeni ve bana benzeyecek benim de gamzem var diye içten içe sevindiğimi… Yüzünü düşündükçe ne kadar değiştiğini ve aslında seni ilk gördüğüm o an bu çehreyi de görmüş olduğumu fark ettim… Galiba annelik serüveninde solucan delikleri, paralel evrenler ve bir takım süper hadiseler mevcut. Belki bunları da okuyunca evet annem başından beri hep biraz kaçıkmış dersin. De oğlum önemli değil. Tek dileğim annem beni sonsuz sevdi demen ve bunu bilmen.

Sağlıkla, mutlulukla, huzurla, sevgiyle yaşa yavrum, nice güzel yaşların olsun.



Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...