7 Kasım 2018 Çarşamba

Çare Pinterest (Değil)

Taşınma vakti yaklaştı. (Yani inşallah yaklaşmıştır. İçimden bi’ ses kış ortasına kadar bizi oyalayacaklar diyor ama evrene güzel düşünceler yollamayı tercih ediyorum, misal; “ ay ne güzel yaa, her şey yolunda gidecek mis gibi taşınacağız evimize, çok heyecanlıyız, çok güzel olacak…” gibi. Umarım evren parantez için parantezleri okumuyordur çünkü aç parantez; firma yetkilisinin verdikleri tarihlere zerre kadar güvenmiyorum – şimdi o parantezi sımsıkı kapa.)

Ne diyordum? “Taşınma vakti” yaklaştıkça üstümdeki umursamaz hali atıp “minnak” yuvamızı nasıl güzelleştirebiliriz araştırmalarına başladım. Seneler önce müptelası olup sonra da bunalıp ayrıldığım Pinterest’i yeniden açma gafletine düştüm. O da yetmedi, kocaman bir duvar saati almak hevesiyle Mudo Home sayfasına baktım. Şu görseli ve altındaki rakamı okuyunca bana böyle soldan soldan bi’ geldiler;


Yeni evimiz şu anda oturduğumuza kıyasla küçücük. Yemek masamız ve konsol salona sığmayacak diye letgo’da yok pahasına sattık (İlk başta satalım diye tutturan ben olduğum halde adam gelip eşyaları alınca sen bir üzül, bir üzül. Allahımmm, mala mülke ne çok bağlanıyor insanoğlu! Hani önemli değil diyordun diye kendime çattım bir müddet. Tabii neticede o kocaman eşyalar gitti diye yine de rahatladım). Bu arada söylemeden edemeyeceğim, şu an fark ediyorum da evleneceğimiz vakit eşyaları alırken tek düşündüğüm mobilyaların kaliteli bir ahşaptan yapılması ve çok sade olmasıydı. O zamanlar bile pembik gelin değildim -hiç olmadım- fakat anlaşılan azıcık “saf”mışım: İlki bu iki kriterin bize ne kadar pahalıya patlayacağını öngöremediğim, ikincisi de nesnelerin uzayda kapladığı yer ile ilgili algımı tamamen kaybederek ceviz kaplama (tam istediğim gibi), sade (modası uzun yıllar geçmeyecek Retro bir modeldi) fakat DEV eşyaları alıp çıktığım için. Neyse, sağolsun kocam da ayrı bir oturma odası yapmayacaksak salon koltukları rahat olsun diyerek diğer bir dev ekibi, yani salon koltuklarımız beğendi ve böylece şu anki 35 metrekare salona eh işte sığan takımı tamamladık. Şimdi elimizdekilere bakıp bakıp üst üste mi koysak, çapraz mı sıralasak diye düşünmekle meşgulüz.
Ay yine dağıtmışım, konuya dönersek; kafamı bunlardan arındırıp eve küçük dokunuşlar yapayım, az eşya olayını iyice içselleştireyim, küçük ama göz alıcı detaylar oluşturayım diye kendimi Piterest’ lere verdiğimi anlatıyordum. Hah işte, o noktada da karşımda 2 engel var. Birincisi yine işlerin parasal pulsal boyutları, bakınız bir örnek daha:

İkincisi de ya benim gerçekten zevksiz olmam ya da elimde 2.5 yaş canavarı ile evi insani yaşanılır koşullarda tutmak için ortada duran herşeyi bir sepete koyup camdan atmamak adına uğraşırken bu kadar renk, desen, öte beriyi asla evde istememem. Örneğin;

Durun bir şey daha var, ilham almayı bilmiyor da olabilirim. Şu fotolara bakayım ben de böyle bir balkon/salon/çocuk odası yapayım diye ne zaman düşünsem içimde aşırı bir direnç oluşuyor. Aynısını yapmak istemiyorum. E farklı bir kombinasyona git desem bahanem hazır; beğendiklerim ya çok pahalı, ya çok dağınıklık olacak ya da ne yaparsam yapayım çok basmakalıp görünecek. Aynı şeyler birbirini tekrar ediyor, tavuk – yumurta sorunsalına dönüşüyor görüldüğü üzere.

Bir diğer sorunum da, eldeki değerlendirme fikrine aşırı kafayı taktığım ve saatlerce boyanarak dönüştürülmüş küçük mobilyalara baktığım için hiçbir şey almayı istememem. Elime rengarenk boyalar alıp herşeyleri boyayasım var. Aslında kotarırım da, elim yatkındır kendin yap olaylarına. Sorun şu ki biraz sabırsızım ve daha önemlisi eve mevcut eşyalarla girmeden neyin eksik neyin fazla, nelerin uyumsuz nelerin ahenkli olduğunu anlayamıyorum... Galiba önce eve kendimizi atmamız gerek!

Bu kadar laftan sonra kendimi “önce bir eve yerleşelim, ondan sonra bakarız” noktasına ikna etmiş olmam da acı verici. Keza kocam olacak adam bunu 3 aydır falan söylüyor, ben de gözlerimi kaçırmak ya da cıkcıklamak suretiyle aynı düşüncede olmadığımı belli ediyordum.

Neyse, belki gizli bir yardımsever evin tüm dekorasyon işlerini üstlenir de kurtulurum.


Not: o kişi sen değilsin kocacım, 90’lardan kalma sedir döşeli kafelere döndürmeni istemiyorum evi.
Öpücükler.



Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...