Az önce okuduğum bir şey çok canımı sıktı… Canımı sıktı çünkü içten içe hak verdim ve bu aralar kendimi sorguladığım konularla örtüştü. Ebeveynlik, kişisel gelişim ve farkındalık gibi konularda çok kitap okuyan, bunlardan notlar paylaşan, kitap önerilerinde bulunan biri var instagramda takip ettiklerim arasında. Kreşe gitmekte olan çocuğunun akran zorbalığına maruz kaldığını, bunu çözmek için harekete geçtiğini, oğluyla çalıştığını, diğer çocuğun bunu yapmasının altındaki nedenleri sorguladığını söylemiş. Tabii aydınlanma her zamanki gibi sonradan gelmiş; akran zorbalığına maruz kalan çocukların büyük kısmı- mizaç vb. etkenleri dışarda bırakırsak- kontrolcü ebeveynlerin çocukları. Bunu hatırlayınca kendime odaklanmam gerektiğini anladım demiş…
İşte bu noktada ben de ürperdim.
Yavru henüz kreşe gitmiyor, ortada zorbalık falan da yok, ama bu aralar akranlarından garip bir şekilde korkuyor. Parkta çocuklardan kaçmalar, başkaları varsa kaydırağa yaklaşmamalar, koşarak yanından geçen biri olsa üstümüze atlamalar, ses hassasiyetleri gibi bir sürü şey. Bu aralar bu konu beni çok endişelendirmişti, hemen canım Ceren'in kapısını çaldım, sağ olsun yazdıklarıyla beni çooook rahatlattı. Tabii ben bu süreçte çoktan ben neyi yanlış yapıyor olabilirim diye sormaya başlamıştım. Bu konuyla ilgili olarak bir yanlışım yok belki, Ceren’in de dediği gibi tamamen gelişimsel sancılar bunlar. Ama, işte aması var, yanlış yaptığım başka bir sürü şey var eminim.
Yukarıda bahsettiğim yazıyı hemen bir yakın arkadaşıma yolladım, benim yavrudan birkaç ay küçük bir oğlu var onun da… Karakter olarak ne kadar benzeştiğimizi bildiğim için, kontrolcü olmanın bu etkileri ile ilgili ne diyeceğini merak etmiştim. Ben galiba böyle sohbetler içinde kendimi daha iyi sorguluyor, okuduklarımı kafamda daha iyi birleştiriyorum.
Önce biraz dert yandı, kontrolcü olmak mı ilgili olmak mı nasıl ayırt edeceğiz, salalım gitsin mi bu çocukları dedi… Dost acı söyler deyip cevabı yapıştırdım; biz basbayağı kontrolcüyüz. Kontrolcü olmak zaten ilgilenmeyi getiriyor; ilgili olmak bir nevi yan etki gibi kalıyor yanında. İlgili olmanın arkasına sığınamayız, ikisi birbirine girmiş durumda çünkü. Çocuğunun ihtiyaçları, onun ruh dünyası, günlük sıkıntıları ya da büyüme evrelerinin getirdikleri için her zaman “orada” olmak, desteklemek, kabul etmek ve sınırsız sevgini sunmak benim “ilgilenmek” tanımıma giriyor evet. Bu süreçte onu yönlendirmeye çalışmak, istediğimiz gibi ilerlemeyen her konu için endişe hatta bir miktar öfke duymak, beklemediğimiz durumlar gerçekleşince panik olmak ve enerjinin büyük kısmını olayları “hizaya getirmek” için harcamak ise düpedüz kontrolcü olmak.
Kendimi çoğu kez açıkça kontrol manyağı olmakla suçlarım zaten. Hayatın tadını almamı engelleyen, gevşememin önüne geçen, farkında olmayabilirim ama bazen fırsatlar kaçırmama neden olan ve günlük mutlulukları ıskalamama yol açan pislik bir şey bu! Yavru doğduğundan beri bu konuda çok mesafe kat ettim, çünkü bana kendisinin bambaşka bir birey olduğunu ispatlayacak kadar çok şey yaptı şu 2 yılda. Daha bir hafta- on günlükken kafasını kaldırıp, klasik omuza yatırarak pat pat vurup gaz çıkarma hareketi vardır ya, onu yapmamızı engelleyen bir insan yavrusu kendisi mesela… O günlerden başlayıp kendime sürekli onu değiştir(e)meyeceğimi, hatta buna asla yeltenmeyeceğimi söyledim, zaten evlat sevgisi de öyle tuhaf bir şeymiş ki, şu hayatta “her şeyi ile” sevebileceğin tek insanın o olduğunu kısa sürede anlıyorsun. Bu anlamda temel hareket noktamdan sapmadığımı söyleyebilirim. Onu olduğu gibi seviyorum, koşul koymuyorum, onunla yaşadığım her zorluğun nedenini önce kendimde arıyorum.
Diğer taraftan kontrolcülük öyle bir şey ki, yaptığını bile fark etmediğin bir tik gibi sanki. O kadar içine işlemiş ve sıradanlaşmış bir hal. Bunu evde önce kocama, sonra da annemlere yansıtıyorum eminim. Öyle yapmayın / böyle yapmayın, şunu şu vakitte yapın, düzgün yapın, tarif ettiğim gibi yapın… Ödüm kopuyor sanki belli standartların altına düşersek yanlış olacak, eksik olacak diye… Yavrunun uyku vaktini geçirirsek dünya yıkılacak (yıkılmaz ama içinden Hulk çıkabilir gerçi…), markette aradığım ürünü bulamazsam sanki hepimiz açlıktan öleceğiz.
Yahu biri bana şunu bir açıklasın; çocuk gelmiş 2 yaşına, çok şükür yemekle sorunu olan bir çocuk değil. Sebze falan yemiyor ama çevirip çevirip yediği şeylerin hepsi sağlıklı ve besleyici. Neyse, o akşam, oruç olan kocam, yemeklerimizi biz işteyken halleden annemden o akşam yemek yapmamasını, kızartma ve yumurta pişirmesini istedi. Adamcağız kahvaltı yapmayı özlemiş. Annem de yavruya yemek yapmamış bizimle birlikte yer diye. Akşam ben bir bozul. Amaaannn Allahımmmm, akşam yemeği yooookkkkk! Çocuk patates kızartması (Actifry da kızartıldı haaa!) falan mı yiyeceeeeekkkkkkkk! Çocuk sabah kahvaltısını bomba gibi yapmış, öğle yemeğini yemiş, meyvesini, kuruyemişini, kefirini, yoğurdunu yuvarlamış. Neye üzülüyorum ben? Annemin, “kızım kocaman oldu artık oğlan, biz ne yersek o da onu yiyecek niye surat asıyorsun?” demesiyle kendime geldim. Yaa ben mal mıyım? Ne var bunda? Biz karşısına geçmiş bunları yerken çocuktan kuru fasulye kaşıklamasını falan beklemek daha büyük eziyet değil mi? Tabii akşam sofrada yavru müthiş bir iştahla patates, peynir, zeytin biraz çorba… ne varsa gömdü. Ben de tedirgin olduğumla kaldım.
Bunun gibi milyon tane şey. Çocuk uyandı / uyanacak, geç uyudu, erken kalktı, vayy uykuya geç kaldı, aman kocam niye öyle yaptı, oyy neden çocuk öyle davrandı!!!
Böyle çocuk yetiştirmek istemiyorum. Benim gibi mutsuz olsun istemiyorum. Hayatın geneline yayılan bir mutsuzluk değil bu yanlış anlaşılmasın, daha çok bir gerginlik aslında... Bunu, yazıştığım arkadaşıma söyleyince bana dedi ki; “ailelerimizden miras bu hal bize. Hem ben mutsuz bir çocuk değildim ki, ergenlikte falan kızardım bana karışmalarına ama sonunda erken yaşta mantıklı kararlar alabilen düzgün insanlar olduk, fena mı işte?”
Yooo, dostum yoo, fena. Bu kendimizi kandırmak için söylediğimiz bir bahane. Çocuğun doğruyu yanlışı ayırt etmesi, mantıklı kararlar alması için; bizi örnek alması ve tecrübe etmesi gerek. O tecrübeyi yaşarken de sadece arkasında duracak ve onu eleştirmeyecek bir aileye ihtiyacı var. O zaman hem mantıklı kararlar alır, hem de mutlu olabilir. Biz nasıl büyütüldük? Sürekli bizimkilerin standartlarına yetişmeye çalışarak! İyi olursak takdir edildik, yanlış yaparsak itilmedik ama başka türlü bir üzüntüye boğulduk; onları üzdük endişesinde kaybolduk. Böyle tavırlarla her şeyimize dolaylı yoldan karışıldı aslında. Şimdi de annelik dâhil her bir haltı mükemmel yapmaya çalışan, hayatındaki her bir olayı kontrol etmeye uğraşan takıntılı tipler olduk.
Gerçekten gevşemek istiyorum. Çok şükreden bir insanım, kendimi bir bıraksam, sürekli planlar programlar içinde çırpınmak yerine o anı yaşamayı bir başarsam eminim daha da huzurla dolacağım, daha çok şükredeceğim.
Bazen kendi kendime soruyorum; oğlun senden nasıl bahsetsin istersin? Mesela bir arkadaşıyla konuşmasına kulak misafiri oldun, ne duymak istersin?
Annem iş bitirici bir insandır desin, eyvallah, ama çok programcıdır, çok streslidir demesin.
Annem çok neşelidir desin. Yeniliklere açıktır, meraklıdır, araştırır, günceldir desin. Hep melankoliktir, yenilikler karşısında panikler, meraklıdır evet ama aşırı kurcalar, aşırı irdeler, kendini de bizi de araştırdıklarıyla boğar demesin.
Bunun gibi bir sürü şey.
Şu an hem kendime, hem ebeveynlerime biraz fazla yüklendiğimin farkındayım. Düşündükçe, yazdıkça içim kabardı, önünü alamadım.
Sadece 2 senede bende değişenleri düşününce şaşırıyorum aslında, çoğu zaman da, “zorlandım ama bana bu lazımmış” diyorum. Değişen tablo hoşuma gidiyor. Daha fazla değiştirmek istiyorum. Önce kendim için. Zaten ben mutlu olduğum her an, yavru da mutlu.
Bana bazı konularda yardımcı olabileceğini düşündüğüm 3 tane kitap daha sipariş ettim. En azından, kendimi daha iyi anlamak adına bir yerden başlamak için fikir verecekler diye umuyorum. Gerçekten işe yarar şeyler bulursam yazarım.
Şu kesin, o değişimi istiyorum, hemen istiyorum.