"Güzel güzel yazıyorum, böyle iyi oldu, sorumluluk sahibi bir insan bilinciyle çelınc yarım kalmasın aman devam edeyim demek iyi geldi" şeklinde düşünceler geçiyordu aklımdan... Sonra bir baktım cevaplanmamış 3 soru birikmiş. Aaa neden?! Sorumluluk falan yalanmış; annemler Ankara' da olunca yavruyu anneanneye kakalayıp iki satır yazacak vaktim oluyormuş meğer... Neyse... Artık biriktirip beşer beşer mi yazarım bilmem ama görmek istiyorum 17. soruyu.
Önce 10. Soruya bir daha bakalım; "Asla unutmak istemediğin anın?" diyor. Çiçeği burnunda tabir edilen cinsten, hormonları henüz tam olarak normale dönememiş bir anne olarak aklıma elbette yavruyu sarıp sarmalayıp yanıma getirdikleri o ilk an geliyor gözümün önüne ama onu zaten unutamam. Sonra düşününce bir kar manzarası geliyor hemen aklıma: 6 -7 sene önce Ankara'ya geliyorum, kardeşim o zaman öğrenci burada, ben de minik ve güzel bir şehirde mutlu mutlu yaşıyorum o zamanlar. Kardeşimin doğum gününü katlayıp Dikmen de oturan kuzenimin evine geri dönmeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz çünkü burası Ankara, kışın ayazı var, akşamın bir vakti, kar başlamış ve gideceğimiz yer Dikmen! Taksiler ya çalışmıyor ya da gidecegimiz muhiti duyunca bizi almıyor! Neyse, bir şekilde ulaştık sokağa, kardeşim elimi sıktı, sokak lambasının ışığında yere düşen tombul kar taneleri sayesinde güzel görünen yokuşlar arasındaki manzarayı gösterip "Abla bak bu anı unutmayalım tamam mı hep aklımızda kalsın" dedi. Kendimi çok mutlu, huzurlu ve galiba en çok da umutlu hissetmiştim o an. Hala ne zaman Ankara'dan nefret edecek gibi olsam, ne zaman boğulsam o anı düşünüyorum. O anki hislerimi ve o manzarayı unutmak istemem bu yüzden..
11. Soru ise evdeki en eski eşyayı ve anlamını soruyor. Okuyunca bir tüh dedim, çünkü en son "Bu ev niye hep dağınık yeeeaaaaaa" diye dellenip sinir krizine ramak kala evdeki kıyafetlerden başlayıp dolaptaki bardaklara kadar attım daha geçenlerde. Ev daha mı toplu düzenli? Hayır. Zaten eşyası az olan evimdeki dağınıklığı minik minik oyuncaklar, salonda duran tencere kapakları, her odaya birer tane bırakılmış ıslak mendil ve 4 numara bezden oluşan ( Çünkü bez değiştirmek dünyanın en zor işi, beyefendiyi nerede kıstırmayı başarırsam orada degistirebiliyorum!) şeyler yapıyormuş. Boşa delirdim yani, hadi sıkıysa bunlari at! Yine de dolaba bakınca şu siyah pantolonu buldum.
10 senelik, üniversite bitmeden almıştım. Hem bir türlü modası geçmedi ( ay belki geçmiştir kaç aydır dünyadan haberim yok) hem de üstüme hala oluyor. Hala oluyor, çünkü karnımda bir bebek taşıdığım ve dışarı çıkardıktan sonraki kısıtlı bir süre dışında yani yüz senedir falan aynı kilodayım. Böyle yazınca acayip havalı oluyormuş yalnız haaa... "Ayyyyy çok zayıfsın hasta mısın, kaç kilosun? ya da Aaa çok zayıfsın sütün yetiyor mu?" cümlesini 183637938 kere duyunca hiç öyle hissetmiyorsun ama...
Neyse geldik 12. soruya: "Son 10 yılda hayatında neler değişti?" diye soruyor. Bi kere ben bayaaaa yaşlandım. Bazen kendimi hala aynı enerjide hissettiğim oluyor ama yok, iki saniyede geçiyor. Aslında güzel şeyler oldu: çok istediğim ve emek verdiğim işime kavuştum ( sonra da ayrılmak zorunda kaldım, işte bunlar yaşlılığın alt yazısı), derken istediğim bir başka işe kavuştum ve Ankara'ya taşındım ( kardeşim gitti gideli sevmiyorum seni Ankara), sevdiğim adamla evlendim hatta bir de yavru dünyaya getirdim. Bunun dışında benim de herkes gibi çok mutlu olduğum ya da saatlerce ağladığım zamanlarım oldu. Sevdiklerimi kaybettim, yeni dostlar kazandım, başka şehirler başka türlü insanlar ve hayatlar tanıdım, gezdim dolaştım içimde bir başka ben buldum. Her zamanki gibi biraz somurtkan ama aslında daha olumlu ve ne yaptığını daha iyi bilen bir ben. Aslında bakınca şu on seneyi ve yenilenen beni sevdim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öcü!
İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...
-
Oğlum, canım, akıllı bıdığım, tatlı sincabım, gamze suratım, her şeyim… Seni çok seviyorum, biliyor musun? Evet, biliyorsun, ne z...
-
Oğlum, canım, bin bilmişim, minik adamım, can parçam, Resmen 3 yaşındasın! Üstelik farkındasın; doğum günü sabahı doktora gitmek zorund...
-
Her zaman kaygısı yüksek bir insan oldum. Hani herkeste bir parça görülen; yeni bir ortama girince huzursuz olma, düzenini değiştirmemek iç...
-
Sanki 10 saattir saatin 5 olmasını bekliyorum. Aslında işten 5’te çıkamam, niye 5 olmasını bekliyorum ki? Bilmiyorum. Hem neden bazı günle...
-
Oğlum, canım, minik tazmanya canavarım, pofuduk poğaçam, herşeyim... 1 yaş mektubunu sürekli not aldığım o defterlere değil, buraya yazmak ...
-
İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...
-
Az önce, yalnız bir annenin oğlunun doğum gününde yazdığı yazıyı okuyup ağladım. Öğlen de yine internette rast geldiğim bir hikayeye ağlam...
-
Çocuklardan önce bol geyik ve şamata için kullandığımız, (eski) adı “ kayınbro , elti, görümce” olan k ardeşim, eşi, ben ve kocamın olduğ...
-
Oğlum, akıllı bıdıkım, ballı lokmam, hassas kalplim, yakışıklı tosbiğim, Dün 4 yaşına girdin! İlk kez doğum gününü çekirdek ailemizle k...
-
Ocağın yarısına geldik. Eve taşınma işi sonu fos çıkan salak dizilere benzedi. Beklentiyi her yeni haberle yükseltip, sonra fıssss diye sön...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder