Haftaları takip edemeyip peş peşe iliştirince içime sinmiyor ama bu ara gerçekten zamanla ilgili bir sıkıntım var. Yine algım şaştı, uykularım bozuldu ve galiba havaların birazcık gülümsemesi ile birlikte hafta sonunu parklarda geçirince ne olduğunu bilemeden zaman geçti.
Challenge 10. Hafta sorusu mesela çok baba bir soruymuş (neden ana değil bilmiyorum), “Dünyayı nasıl görüyorsun?” diye soruyor. Türkçesini yazarken sevmediğim ama içimin oyuklarındakileri isteyen sağlam bir soru bu…
Şu an hiç ciddi cevaplar vermek gelmiyor içimden. Çünkü iki gündür “kendi küçük dünyam”da sinirlerim zıplamış biçimde dolanıyor ve dünyayı salak insanlarla dolu saçma bir yer olarak görüyorum.
Aslında herkes gibi benim de hayatı algılayışım içinde bulunduğum duruma göre değişiyor. Anneannemin elinden tutmuş, hala parmağına taktığı yüzüklerle oynayıp sohbet ederken, hele sohbet bir de neşeli anılar içeriyorsa, dünya çok keyifli, her şeye rağmen güzel ve güvenli bir yer gibi geliyor. Marketteki rafların tamamını yere indirip tekrar dizmeye çalışınca ellerini doldurmak için aldığımız galetayı iştahla kemiren oğlumu görünce, annesinin kucağında bir anda doğrulup “mama” diyen üstü başı perişan –dilendirilen- yavruyu gördüğümde, dünya müthiş boktan bir yer oluyor. Adaletsiz, çirkin ve boş…
Haberleri izleyince, sosyal medyada herkesin dilinde olan korkunç bir olayı görünce “batasıca” bir yer oluyor dünya gözümde; kıyametimiz kopsun diyesim geliyor… Ama aynı dünya; yeşillenen ağaçları, güneşli ılık günleri ve sevimli hayvanları ile hayran olunası bir yere dönüşüyor. Düşünceli bir komşu, güler yüzlü bir kasiyer, tatlı bir yaşlı çiftten gelen iki güzel kelamla birlikte “yaşanılası” oluyor.
Dünyanın kötüye ve kötüye gittiğini düşünsem de, umutlanmaktan geri durmuyorum. Küçücük ayrıntıların tadını çıkarmayı yeni girdiğim 32 yaşla birlikte daha iyi öğreniyorum. Galiba “olduğu gibi” görüyorum artık dünyayı, kasmıyorum.
11. soruyu hemen geçiyorum, müzikle ilişkim sabahları arabada dinlediğimiz Müzeyyen Senar şarkılarından ibaret. Neden Ankara sabah trafiğinde bunlar dinlenir sorusunun cevabı kocamın onları indirmiş olması, o kadar.
12. soru en sevdiğim mekânları yazmamı istiyor. Niyeyse aklıma gezdiğim, gördüğüm, ne bileyim en sevdiğim yemeği yediğim mekânlar değil de kendimi rahat ve korunaklı hissettiğim yerler geliyor. Anneannemlerin köydeki evlerinin balkonu mesela; taş merdivenlerle çıkılan yerden 2 metre kadar yükseklikte, altı artık kullanılmayan bir kümes olan geniş balkon. Dallarını içeri arsızca sarkıtan bir akasya ağacı var önünde. Tahta tırabzanları ve arka bahçeye bakan duvarına minik bir penceresi. Hah, işte o pencerenin önünde eski bir somya var. Orası kitap okumak ve akşama kadar döne döne yatmak için harika bir yer.
Konu yemek olunca da aklıma ortanca halamın küçük mutfağında içtiğimiz; her zaman tuzu ve acısı fazla kaçmış olsa da lezzeti şahane olan arabaşı çorbası geliyor. Bir de sütannemin ne zaman geleceğimi haber etsem çabucak fırına attığı brownisi, nam-ı diğer karakız keki.
En güzel sohbet yeri; annemlerin memleketteki evinde caddeye bakan mutfak balkonunda. Sohbetin hası karanlıkta yenen çekirdek-dondurma ikilisinde.
En güzel film akşamı salondaki ikili yeşil koltuğun bir minderine sığışıp oturduğumuzda ve tabii kocam izlerken ışıkları kapatmama izin verdiğinde…
Şu çirkin Ankara’da en güzel piknik yeri, sırf oğlan ördeklere bayılıyor diye, Göksu parkında. Pek tabii ördekler attığı yemleri yediğinde ve dolayısıyla benim yavru “anne ördek benim mamamı yemediiii” diye üzülmediğinde!
Özetle en favori yerler; her yer! Beni mutlu ettiğinde!
Karakız keki duyduğum en güzel kek ismi! En son ne zaman brovni yaptım hatırlamıyorum ama bundan sonra yaparsam karakız keki yapacağım <3
YanıtlaSilAy çok sevindim <3 ben de senelerdir yapmadim, zaten yaptığım da biseye benzememisti :)) şimdiden afiyet olsun, sen yerken kulağım çınlasın ;)
SilUyku ne kadar kilit bir sey degil mi hayatimizda? Uyku varsa dunya daha pembe, daha aydinlik, daha ferah.
YanıtlaSilBen artik ayda bir kez gunleri belirsiz olmak uzere bir uyku krizi yasamayi kabul etmeliyim diyorum. Yoksa ardi cinnet bunun.
Bir de bir sey soracagim, ise gitmeseydim keske diyor musun boyle donemlerde? Henuz is gundemimde degil elbette ama ben de hemen hemen seninle benzer zamanlarda ise baslayacagim. Ne dersin bu duruma?
Kilit, kapı, anahtar :) o kadar diyeyim... Ayda 1 kez derken? Lidayacigim sadece 1 gün kriz yaratiyorsa onu al öp kokla ve tüm gün başında falan gezdir 😋
SilBen ise basladigimda yavru 16 aylikti ve hala gece emiyordu. Bu sayı o gunku performansina bagli olarak gecede2-5-10 gidiyordu! 19 ayda gece emzirmesi bitene kadar. Ama soyle soyleyim; işe pestil gibi gittigim zamanlarda bile uykusuzluk evde oldugum zamanlardan daha az koydu, o yuzden baslamasaydim demedim. Evde ve uykusuzsan sabrin cok cok azaliyor hele benimki gibi artik kroniklesmisse... Sabrımin bittigi zamanlarda da yavruya cikisacagim diye cok geriliyor, kizmasam bile o benim gerginligimi hissediyordu. Is yerinde ise bir sekilde idare ettim.
Lidyacik su an gece uykusu asiri zor bi cocuk degil gibi, insallah siz o dönemlere uyanma isini cozmus bile olursunuz. Iste o zaman on numara olur😊
Bir kez ne kadar surecegi belirsiz:)
YanıtlaSilBenim bu analiktaki sinanmak uykuya direnisle basa cikmaymis bunu gordum. O sinir hallerini biliyorum. Bazen dislerimi sikmaktan ciddi anlamda sizlamaya basladilar. Is meselesi beni korkutuyordu. Ama dedigin dogru, evde de mesai yapiyoruz sonucta, hangisi daha zorlayicidir tartismiyorum bile.
çankaya üniversitesinin balgat kampüsünün arkasında uğur mumcu parkı var. hem içinde oğluma at bindirdiğimiz bir mekan var. göksu parkın yapaylığından daha çok seviyorum şahsen. belki hala bilmiyorsanız sizi mutlu edecek bir yer daha olabilir ;)
YanıtlaSilHiiiiiii! Bilmiyordum, cook sevindim, eminim cok sevecegiz teşekkürler ;)
Sil