Bazen düşünüyorum,
planlamaktan ve araştırmaktan, düşündüklerimi hayata geçiremiyor olabilir
miyim? Geçen gün bir yerlerde okudum- yine-, terapi almak mı, kitaplar okuyarak
kendi kendine yardımcı olmak mı tercih edilmeli sorusuna aşağı yukarı şu cevabı
veriyordu; “Aslında ikisi de olabilir. Ancak sürekli okumak şu anlama
gelebilir; okuyarak kendinizi rahatlattığınızı
sanırken aslında bu şekilde konfor alanınız içinde kalmayı yeğliyor ve almanız
gereken yardımı bu şekilde geciktiriyor olabilirsiniz. Aslında değişimden
korktuğunuz için bununla oyalanıyor olabilirsiniz. Bunu iyi ayırt edin”.
Çok çarpıcı değil mi?
Ben çarpıldım en azından; “yoksa öyle mi yapıyorum lan?!” sorusu sık sık beni
ziyaret etmeye başladı okuduğumdan beri. Çünkü sağlıklı beslenmek (Şekersiz,
abur cubursuz ve dengeli…), evi düzende tutmak (Konmari usulü katlamalardan,
eşya sadeleştirmeye kadar hareketler), haftalık yemek planları, iş düzenleri
vs. oluşturmakla kafayı yemiş gibiyim. Harekete de geçtim aslında yani sadece
okumakla kalmadım ama yine de işler tıkır tıkır işlemiyor. Bu durumda…
Ya takıntılı salağın
biriyim (evet bi miktar öyleyim),
Ya hafiften
beceriksizim, pratik değilim (evet neden olmasın)
Ya yukarıda yazdığım
doğru, yapmak değil de yapmayı düşünmekle kendimi meşgul ediyor aslında tüm
“sorunlu” şeyleri erteliyorum (ay inşallah öyle değildir)
Ya da büyük şehirde
çocuklu hayatta yetememezlik ve küçük miktarlarda kaos aslında normal bir
durumdur (bak bu da kafama yattı).
Şu an hepsine eşit
mesafedeyim.
Hepsi bir tarafa, bu
aralar ne zaman bunalsam, hem azıcık eleştirerek hem de bir yandan gıpta ederek
izlediğim bir yakın arkadaşımı düşünüyorum:
Canı ne isterse onu yapar.
Yani daha doğrusu önce canının istediği şeyi yapar, gezmekse gezmek, filmse
film, sonra da oturup yapması gereken işi bitirir.
Uzun vadeli planlar
yapmaz, anlık karar verir; seyahatleri, ev taşıması, nişan tarihi ya da market
alışverişi, fark etmez… Karar verir
yapar ve zevk alır.
Esneyebilir, değişik
şartlara kolay adapte olur, bir anda çökse bile bir anda toparlanır ve sorunsuz
devam eder.
Çocuğuyla da şu
yukarıdaki haller dahilinde yaşamayı başardı. Hiçbir şeyden geri kalmadı
aslında, kitapsa okudu, eğitici oyuncaksa aldı, gezmekse gezdi… ama mesela mama
sandalyesini çocuğa yoğurt tadımı yapacağı günden bir gün önce aldı. Uyku
sorunu olunca bana kitap sordu, aldı okudu, beni dinledi ama en çok da içinden
geleni yaptı. Canı istediyse aldı yavrusunu evi mok götürürken gezmeye çıktı,
uykusuzluktan geberiyor bile olsa o gün aldığı kitabı okumaya heves ettiyse
gece yarısına kadar açtı okudu. Ben mi? Aylar öncesinden mama sandalyesi aldım,
hamileyken kitapları hatmettim, her şeyi aynı anda muntazam yapmaya çalıştım ve
zaten uykusuz kalacağım stresiyle erkenden yatmama rağmen uyuyamadım.
Şimdi kim daha mutlu?
Olaya nereden girdim
nereden çıktım…
Ama yok bunlar hep
birbiriyle bağlantılı. İşte hep bu ilk başta yazdığım “düzenleme/planlama”
takıntısıyla işlerimi kolaylaştıracağım derken zorlaştırdım çoğu zaman.
Bazen kendime bu konuda
şefkatle yaklaşıyorum; ben önümü görürsem daha rahat hisseden bir insanım,
kendimi seveyim, bu takıntılı olmak
değil, benim rahatlama tarzım bu diyorum. İyi işler çıkarınca, “canım kendim”
diyorum…
Kendimden sıkılınca da
kuralcı cadaloz diyesim geliyor. Filmlerdeki disiplin delisi müdüreler gibi.
Bu kadar daldan dala
atlamışken kendime minik bir yeni yıl hedefi koyuvereyim en iyisi.
Yeni yılda daha az
düşüneceğim-daha çok yaşayacağım, keyif alacağım şeyler bulmaya çalışacak
gerekirse okumalar-araştırmalar-planlamalar konusunda mini bir diyete girerek
şişlerimden kurtulacağım.