6 Nisan 2017 Perşembe

Bahardan önce soğuk var...

Bu aralar kalbimde titreşip duran bir şeyler var. Herşeye duygulanmak bende olağan bir durum ama kalbim sızım sızım sızlıyor, bu ne iş? Sosyal medyada gördüğüm bir fotoğrafa takılı kalıyorum, bazen ağlayan bir bebek bazen bir savaş fotoğrafı. Bazen bir protesto haberi, bazen de içli bir şiirden bir kaç dize. En çok da okuduğum yazılardan etkileniyorum; mesela sevgili Ayşe'nin blogu gibi... Göz atıyorum ve allak bullak oluyorum. Aslında ne kadar cok şey görüyor ama hızlı hızlı geçiyoruz elimizde telefonla sosyal medyayı karıştırırken, şimdi fark ediyorum. Yeni fark ediyorum çünkü nedendir bilinmez, o hızla geçtiğim onlarca görüntü aklımın ve kalbimin bir yerlerinde takılı kalmaya başladı bu aralar.

Bir yandan da kendimi teselli ediyorum belki böyle daha iyidir diye.  Çünkü ne zamandır huzursuz ve hiçbirşeyden tam zevk alamayan bir tarafım olduğunu biliyor fakat değiştiremiyordum. Öyle bir kaç hafta bir kaç ay falan da değil, belki bir kaç sene oldu ki kendimden geçerek müzik dinlemiyorum mesela. Bu blogu açana kadar yazı yazmayı bırakmıştım, halbuki en sevdiğim şeydi içimdekileri kağıda döküp uzaktan bakmak ve rahatlamak. Ne bileyim işte, bunun gibi küçük ama kıymetli şeyleri yitirdikçe yavanlaşmış hayat demek ki... Şimdi iç burkulmaları ile de olsa bir şeyleri yine derinden duymaya başlamak o yüzden iyi geldi. 

Bunları yazarken elbette yine aynı yere geldim, içimden şu geçti: "Hayatında her gün neşeyle uyanan, içinden gelince gülen, ağlayan, bağıran ya da sarılan yani dünyayı hisseden ve hissettiğince davranan bir yavru varken yeniden yeşermeseydi dalların, zaten vah halineydi...". 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder